Kâinatta yaratılmış tüm mevcudatın bir lisan-ı hali [1] vardır ve bizlerle bu lisan-ı halleri ile mesajlar verirler. Mevcudatın lisan-ı halini anlamaya çalışmak dinimizin ibadet saydığı bir ibadettir aslında, biz buna tefekkür ile mevcudata bakmakta diyebiliriz. Tefekkür âlemi bitmez ve tükenmez bir hazinedir. Çünkü tefekküre daldıkça iman hakikatlerinin kapıları da aralanmaya baÅŸlıyor ve kiÅŸi iman meyvesinin hakiki lezzetini tüm benliÄŸinde hissedebiliyor. Bu sebeple bir aÄŸaç, bir yaprak, bir karınca v.s. eÄŸer bunların lisan-ı hallerini idrak edebilirsek her biri tefekkür âleminin ayrı hazineleri olduÄŸunu göreceÄŸiz. Mesela bir yaprak bize ne anlatmaya çalışır, çoÄŸu ÅŸiirlere ve yazılara konu olmuÅŸtur. “Bir yaprak misali gibidir ömrüm, dalımdan düÅŸüp savruldum” gibi buna benzer cümleler ile belki fanilik anlatılmıştır fakat çoÄŸu yerlerde de yok oluÅŸa örnek olarak verilmiÅŸtir.
Bir yaprak misali ömür hep yanlış anlaşıldı, dalından düÅŸüp yok oluÅŸa sürüklenmek diye hep ifade edildi. Fakat iÅŸin aslı öyle midir? DeÄŸildir elbet, çünkü yokluÄŸa gitmek yoktur. Bakalım bir yaprak kendi lisanı-ı haliyle bizlere neler anlatacak? O vakit ÅŸimdi bir yaprağın hal dili bize söylediklerine kulak verelim:
“Bir baharın çiÄŸ düÅŸmüÅŸ sabahında gözlerim dünyaya açıldı. Küçücüktüm, ilk olarak beni sıcacık gülümsemesiyle güneÅŸ karşılardı ve içim huzurla dolardı. Her sabah güneÅŸin gülümsemesini beklerdim. Onun sıcak kucaklamasıyla uyanır, her gün biraz daha büyür ve biraz daha göÄŸe doÄŸru başım uzanırdı. İlk zamanlar etrafa manasız bakar ve kendimi tanımaya çalışırdım. Neyim ben? Kimim ben? Neden varım? Her gün bu güneÅŸ ile beni kucaklayan ve bana sevgisini gösteren kimdir? Başımı göÄŸe kaldıran ve gökyüzünün maviliÄŸini bana gösteren kimdir? Tüm bu olaylara hayret ederdim. Büyüdükçe düÅŸüncelerim ve aklıma takılan sorular daha da çoÄŸaldı. Yanımdaki çoÄŸu arkadaÅŸlarımda benimle aynı düÅŸüncedeydiler. Onlarda merak ediyor ve benim gibi sorular soruyorlardı. “Bizim sonumuz ne olacak? Neden varız? Niçin buradayız?”
Günler, aylar böyle geçti. Artık sabahları güneÅŸin sıcak gülümsemelerini göremiyordum. Bulutlar kaplamıştı tüm gökyüzünü. Bazen sert rüzgârlar esiyordu, adeta bizi dalımızdan koparıp uçuracak gibiydi. Gittikçe böyle günler çoÄŸaldı, fırtınalar, yaÄŸmurlar… Uzun zaman sonra kimi arkadaÅŸlarımız güçsüz, kuvvetsiz ve benzi sararmış hale geldiler, telaÅŸ içindeydiler. Çünkü artık dalından düÅŸme vakitleri yaklaÅŸmıştı. Bende artık onlar gibi olmaya baÅŸlamıştım. Altımızda olan topraÄŸa doÄŸru boyunlarımız bükülmüÅŸtü. Aradan günler geçti, yine sert rüzgârlar esmeye baÅŸladı. Güçten ve kuvvetten düÅŸen arkadaÅŸlar istemeyerek dalından ayrıldılar ve toprağın baÄŸrına düÅŸmeye baÅŸladılar. Hayır, bu böyle olmaz, hayatımız bu kadar kısa ve anlamsız olamaz. Niye var olduk? Neden dalımızdan kopuyoruz? Amacımız neydi? Tüm bunların bir cevabı olmalı… Derken diÄŸer aÄŸaçta dalından kopmak üzere olan yaÅŸlı ve bilgin bir yaprak seslendi; “Hey arkadaşım! Merak etme, tasalanma, sen yokluÄŸa gitmiyorsun. DüÅŸeceÄŸin toprakta yok olmayacaksın, orada zamanla yeni yapraklara yeni aÄŸaçlara veya bitkilere seni var eden sana yeni bir hayat verecek. Çünkü bu kâinatın sahibi çok ÅŸefkatli çok merhametlidir.” dedi.”
Ey bir yaprağın hal dili ile bizlere söylediklerini dinleyen dost! Yaprak, lisan-ı haliyle bizlere ÅŸunu ifade eder: “Bizim gibi en edna yani önemsiz sayılan bir yaprak bile çürüyüp yok olmazken, bunca mahlûkat nasıl yokluÄŸa gidebilir? Hele insan gibi mükemmel yaratılmış bir varlık nasıl olurda yokluÄŸa ve hiçliÄŸe gidebilir.” Evet, yokluÄŸa ve hiçliÄŸe gitmeyen insanın bir amacı olmalı, çünkü kâinatta hiçbir varlık boÅŸuna yaratılmamıştır. “Zira ÅŸu misafirhane-i dünyada, nazar-ı hikmetle [2]baksan, hiçbir ÅŸeyi nizamsız, gayesiz göremezsin. Nasıl sen nizamsız, gayesiz kalabilirsin? [3] Der, Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri.
Ey dost! Öldükten sonra çürüyüp yok olmayacaksın. En önemsiz sandığımız küçücük bir tohum bile toprak altında çürümeye terk edilmiyor, vakti geldiÄŸinde toprağın karanlığından başı çıkarılıp yeni bir hayat veriliyor. Allah (cc) ÅŸu âlemde en önemsiz sandığımız bir tohumu bile toprak altında çürümeye, yokluÄŸa, karanlığa ve hiçliÄŸe bırakmazken, insanı nasıl bıraksın? Öldükten sonra ebedi bir hayat için diriltileceÄŸiz. Dünyada sergilediÄŸimiz amellerimize göre Allah'a (cc) hesap verip ebedi hayatımızdaki yerimize gönderileceÄŸiz.
Tüm mevcudat hal dilleri ile bizlere hakikati haykırıyor, insana düÅŸen vazife ise bu hakikate kulak vermeli ve hayatın gerçek manasını keÅŸfetmeye çalışmasıdır.
İnsan ömrü çocukluk, gençlik, olgunluk ve yaÅŸlılık dönemleri de hikâyede anlatılan bir yaprak misali gibi deÄŸil midir? Vakti geldiÄŸinde hayat dalından kopup toprağın baÄŸrına düÅŸeceÄŸiz. Dünyadaki bedenimiz çürüyecek fakat yeni bir âlemde tekrar diriltileceÄŸiz. Rabbimiz Hac Suresinde ÅŸöyle buyurur:
“Ey insanlar! Öldükten sonra dirileceÄŸinizden kuÅŸku duyuyorsanız ÅŸunu unutmayın ki, biz sizi topraktan, sonra nutfeden, sonra alakadan, sonra belli belirsiz et parçasından yarattık ki size (kudretimizi) açıkça gösterelim; ve biz dilediÄŸimizin rahimlerde belirli bir vakte kadar kalmasını saÄŸlarız, sonra sizi bebek olarak çıkarırız, ki daha sonra yetiÅŸkinlik çağınıza eriÅŸesiniz. İçinizden kimi erken vefat ettirilirken kimi de önceden bildiklerini bilmez hale gelinceye kadar ömrün en düÅŸkün çağına eriÅŸtirilir. Öte yandan yeryüzünü kupkuru ve cansız görürsün; üzerine yaÄŸmur indirdiÄŸimizde ise (bir de bakarsın) canlanıp kabarır ve her cinsten güzel bitkiler çıkarır.” [4] “Bu böyledir, çünkü Allah hakkın ta kendisidir, O ölüleri diriltir ve O’nun her ÅŸeye gücü yeter.” [5] “Kıyamet vakti ÅŸüphe yok ki gelip çatacaktır ve Allah kabirde yatanları diriltecektir.” [6] Ayetleri kesin olarak tekrar yeni bir âlemde diriltileceÄŸimizi açık ve net ifade etmektedir.
Bu dünya bir imtihan meydanıdır ve her ÅŸeyin bir yaratılış amacı vardır. O vakit insana düÅŸen en önemli vazife ve en önemli iÅŸ, hayatın gerçek manasını anlamaya çalışması olmalıdır. Sınava girdiÄŸi halde sınavın idrakinde olmayan ve sınavın manasını çözemeyenler girdiÄŸi sınavdan hiçbir ÅŸey anlamadan baÅŸarısız olarak çıkar. Sınavın hakikatini ancak sınavı geçenleri görünce anlar, fakat o vakit çok geç kalınmış olunur. Çünkü sınavı geçenler hayatın güzel mertebelerine atanırken geçmeyenler ise piÅŸmanlıkla kıvranır durur. Bu misal gibi insanda hayatın gerçek manasını anlamaya çalışmalıdır. Hayat nedir? Amacımız nedir? Nereden geldik? Nereye gidiyoruz? Gibi soruların gerçek manasını anlamaya çalışmalı ve hayatını hayatın gerçek manasına göre yaÅŸamalıdır. Hayatımızda yapabileceÄŸimiz en anlamlı iÅŸ, hayatın manasını anlamaya çalışmaktır, aksi halde hayatımızın manası olmaz. Neden olmaz? Çünkü insan kendini tanımadan, Rabbini tanımadan yaÅŸanılan bir hayatın ne anlamı olabilir ki…
Ey dost! Hayatın hakikatini her an idrak edebilmek için Rabbimizin "Oku" emri ile ÅŸu kâinata tefekkürle bakmalıyız. Hayatın hakikati ise Kur'an ve Sünnete göre yaÅŸamaktır. Çünkü ihmal edildiÄŸi vakit bu ahir zamanda kiÅŸiyi gaflet hayatına sürükleyip ahiretini aklına getirmeyecek sayısızca oyalanma vardır. Dünya ile oyalanıp da ahiretimizi unutanlardan olmayalım.
[1] Lisanı Hal: Risale-i Nur Külliyatında çokça geçer. Lisan-ı hâl, sözlüklerde “hâl dili” olarak geçer. Hâl kelimesi ise “vaziyet, görünüÅŸ, tavır, suret, keyfiyet” anlamlarına gelir. Yani “Bir ÅŸeyin görünüÅŸü ile bir mana ifade etmesi”dir. Yine baÅŸka bir tarifte ise “Akılları gözlerinde olan avama ders veren fiil” olarak geçmektedir.
[2] Nazar-ı Hikmet: Hikmet Bakışı, Varlıklardaki anlam ve ince sırları araştıran bakış
[3] Risale-i Nur Külliyatından – On Dördüncü Sözden.
[4] Hac Suresi 5. Ayet
[5] Hac Suresi 6. Ayet
[6] Hac Suresi 7. Ayet