https://www.yeniasya.com.tr/Sites/YeniAsya/Upload/images/Content/2022/03/23/risale22222.jpg

 

“Âlimin ölümü, âlemin ölümü gibidir.”

23 Mart deyince çağımızın İslam âlimi ve mütefekkir, Risale-i Nurların müellifi Said Nursi hazretlerinin vefat yıl dönümü akla gelir. Hadis-i Şerifte Efendimiz (asm) şöyle buyurmuş: “Âlimin ölümü, âlemin ölümü gibidir.” 1,

Keza, Enes (ra) anlatıyor: “ Resulullah (asm) buyurdular ki: “Bir mü’min için mutlaka (semadan) iki kapı vardır: Birinde ameli yükselir, diğerinden de rızkı iner. Bu mü’min ölünce her iki kapı da ağlarlar.” 2, Allah dostlarının vefatından dolayı, yerler, gökler, sema, dağlar, denizdeki balıklar bütün mahlûkat ağlar.

 

Ehl-i küfrün ölümünü ifade eden Kur’an-ı Kerim‘de mealen şöyle buyurmuş: “Ne gök ne yer onların üstünde ağlamadı”3- Bu ayetin mefhum-u muhalifinden (karşıt) şöyle anlaşılıyor: Ehl-ı imanın dünyadan gitmesiyle “semavat ve zemin, onların üstünde ağlıyor.”

Şarkın âlimleri Bediüzzamanı anlatıyorlar!

 

 

Seyyit Muhammed el- Arapkendi anlatıyor:

 

Said Nursi hazretleri 23 Mart 1960’te Urfa’da vefat ettiği gün semavat ve zemin ağladığını tarikat şeyhlerinden Seyyit Muhammed Arapkendi hatıralarında şöyle ifade buyurmuş:

Diyarbakır’ın Bismil ilçesine bağlı Arapkend Köyü’nde ikindiye yakın bir vakitte hava aniden kararmıştı. Şimdiye kadar hiç görülmeyen boğuk bir hava ortalığı kaplamıştı.

 

Gökyüzü akşam ile yatsı arası gibi bir havaya bürünmüştü. Ardından yağmur yağmaya başladı. Yağmur, normal bir yağmura benzemiyordu. Yağmur değil sanki bulutlardan kan yağıyordu. Sabah olup gün aydınlanınca gözün gördüğü her şey; taş, toprak, ağaçlar kana bulanmış gibi kıpkırmızı olmuştu.

 

Seyit Muhammed Arapkendi Hazretleri, havadaki bu durumu görünce cemaatiyle birlikte cami balkonuna çıktı ve havaya bakarak: “Allah muhafaza buyursun. Böyle bir hava Hz. Hüseyin’in (ra) şehit edildiği günde de görüldüğü rivayet edilmişti. Bu hava büyük bir musîbetin habercisi ve büyük bir zat vefat edince olur.” dedi.

 

Seyyit Muhammed Arapkendi Hazretleri ertesi gün öğle saatlerinde Bediüzzaman Said Nursî’nin (ks) vefat haberini alınca çok üzülür. Bediüzzaman Hazretleri’nin mübarek ruhuna Fatiha okuyarak duâ eder ve şöyle der: “Bediüzzaman’ın bu kadar büyük bir zat olduğunu bilseydim mutlaka ona ulaşır; onu ziyaret ederdim.” Şeklinde ifade etmişlerdir.

 

 

 

Şeyh Seyda el- Cezerî, Bediüzzamanı anlatıyor:

Şeyh Muhammed Said, bölgede “Şeyh seyda” sıfatıyla tanınan bir Nakşibendi tarikatı şeyhidir,1890’da Cizre’de doğdu, 1968 yılında Cizre’de vefat etti. Binlerce müridi olmuştur. Türkiye’de olduğu gibi Suriye, Irak ve İran’da da bağlıları vardır. Bediüzzaman hazretiyle manevi âlemde müşküllerini haleden, Bediüzzaman “yalnız benim değil, bütün âlem-ı İslam’ın üstadıdır. Ben o zata talebe olmanın şerefiyle huzur- u İlâhiye’ye çıkmak istiyorum,” diyen bir zattır.

Cizre’den Şeyh Seyda bir grup halifesi, seveni ve müritleriyle beraber Urfa’da Bediüzzaman hazretlerini ziyaret etmek istemişlerdir. Ancak Mardin’ne bağlı Midyat ilçesine vardıklarında Bediüzzamanın vefat haberi ulaşır, orada gıyabı cenaze namazını kılarlar.

 

Molla Ramazan Kurt Bediüzzaman’ı anlatıyor:

Molla Ramazan Kurt 1932 Siirt’tin Kurtalan kazasına bağlı Uşiyê köyünde doğdu, küçük yaşta medrese tahsiline başlamış, medrese usulü sıradaki kitapları ilerleyince, Kurtalan’a bağlı Zokat köyünde Şeyh Muhammed Cüneydi el- Zokaydi’nin yanında okumaya başlamış. Medrese tahsilinden sonra imamlık, müderrislik ve Kur’ân kursunda hocalık yapmıştır. 93 yaşında El’an Erzincan’da ikamet etmektedir. 1958’lerde Risale-i Nurlarla tanıştığı günden bu güne kadar Risale-i Nur’ları okuma ve mütalaası ile meşguliyeti devam ediyor.

Molla Ramazan ile bir sohbetimizde, hasta olmasına rağmen, konu Bediüzzaman Said Nursî olunca rahatsızlık emaresi onda kalmadı, konuştukça adeta rahatlıyor, rahatladıkça üstadı Said Nursî’den bahsediyordu. Sorduğum suallerime Risale-i Nur penceresinden ezbere anlatıyordu.

Ramazan hocanın unutulmaz sohbeti ve hatıraları ile çok mesrur oldum. Sohbeti hepsi de yazmaya, anlatmaya değer, ancak bir hatırasını siz değerli okuyucularımla paylaşmak istedim, şöyle.

Molla Ramazan anlatıyor: Kurtalan’dan iki talebe arkadaşımla 1951 veya 52 yılında yayan Cizre’ye şeyh Seyda’nın ziyaretine gittik. O zaman Şeyh hazretleri Cizre’den 6-7 Kilometre uzaklıktaSerdâhlê yaylasında olduğunu söylediler. Biz de yaylaya gittik. O gece caminin damında yattık.

Sabah namazı ezanı birisi okudu, böyle ezan okuyan memleketimizde yoktur dedim. Acaba, Bilal-i Habeşi mi manen buraya geldi. Sesi, sedâsı ve kıraati mükemmeldi. Cami misafirlerle doluydu, her kesimde insanı görebilirsin. Kamet getirildi, namazı kıldık, şeyh hazretleri namazdan sonra evine gitti.

Şeyhin halifeleri, imamları, talebe ve misafirleriyle kuşluk vaktinde sabah kahvaltısını caminin avlusunda yaptık. O arada ezanı okuyan esmer adama biri dedi ki: Nereden gelmişsin? O da Irak’tan geldim, Irak’ta muhabirim matbaam var. Gazetemin bir sayfasına Risale-i Nur’ları yazıyorum. O zaman şeyhi ziyaretine hem de tarikatına girmek için mı buraya geldiniz.

Irak’lı genç : Hayır, ben Isparta’ya Bediüzzaman’ı ziyarete gideceğim, dedi. Bediüzzaman hazretleri Said-i Meşhur lakabıyla biliniyordu. İnsanlar, Medine’den gelip şeyhin tarikatına giriyorlar. Sen şeyhin tarikatına girmeyip Said-i Meşhurun yanına, Isparta’ya kadar gideceksin, dedi.

Irak’lı dedi ki: Eğer Bediüzzaman beni beş dakika kabul ederse burada ki şeyhin kırk sene sohbetine tercih ederim. O asrın Mehdi-i a’zamıdır, dedi. Böyle söyleyince sanki kıyamet koptu, orada bulunan Molla Halil, Irak’lı kardeşimiz doğru söylüyor. Bediüzzaman ahir zamanın Mehdi-i a’zamıdır, dedi. Ortalık daha da kızıştı, durumu Seyda’ya intikal etmek üzere biri Şeyh Seyda’nın evine gitti.

Kurba,(saygı ifadesi) halk bir birine girmiş, deyince, Şeyh Seyda hemen camiye geldi, halifeler imamlarıyla, ağalar hizmetçileriyle velhasıl tüm kesimden şeyhi ziyarete gelenler vardı, ayağa kalktık. Seyda “Hele oturun… Oturun,” dedi. Aranızda ne var diye sordu? Halifelerinden biri, kurba, Mola Halil, Said-ı meşhur için Mehdi diyor. Bunun için itirazımız var.

Şeyh Seyda: Molla Halil doğru söylüyor, Bediüzzaman hazretlerine hangi fistan giydirseniz giydiriniz onun kametine az gelir. Mehdilik bile ona azdır. Ona peygamber demeyin, ne derseniz deyin. Şeyhin bu ifadelerinden sonra ortalık sakinleşti. Irak’lımuhabir de Isparta’ya gitmek üzere yayladan ayrıldı.

Bu arada, Molla Ramazan ağabeye, Bediüzzaman hazretleri için kısaca duygularınızı alabilir miyim? Dedim.

Molla Ramazan: Bediüzzaman hazretleri bütün Nur talebelerinin imamıdır. Bütün Müslümanların imamıdır. Bütün muvahhidinin imamıdır. Bediüzzaman hazretleri ahir zamanın Mehdi-i muntazırıdır.

Bediüzzamanı bihakkın tanımak için, ancak onun eserleri olan Risale-i Nur külliyatını hakkıyla, düşüncesiyle, tefekkürüyle ve büyük bir itina ile okunursa Bediüzzamanın büyüklüğü o zaman eserleriyle bilinir.

Son sözüm: Lahikaları günde beş sahife de olsa okuyalım, Lahikalar Risale-i Nur’ların adeta tekerliğidir, nasıl bir tren tekerleksiz yürüyemezse, bu hizmette Lahikasız yürümez. Üstat, talebelerinden gelen mektupların önemine binaen Risale-i Nur külliyatına koymuştur. Lahikaları mutlaka okuyalım, okuyalım ki, bu cadde-i Kübra’da istikrarlı yürüyebilelim... Her kesi muhabbetle kucaklar, fiemanelillâh….

23 Mart 2024Bediüzzaman hazretlerinin vefatının 64. Yıl dönemi münasebetiyle bir kez daha rahmetle yad eder, ruhu şadolsun…

 

Rüstem Garzanlı

 

 

 

 

 

Dipnotlar: 1- Derimi, mukaddime 32.1/ 351. 2- Kütüb-ü sitte, Tercüme ve Şerhi.3- Duhan sure 44/Ayet,29