İstanbul Sanayi Odası (İSO) Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan, EKONOMİ gazetesine konuştu. Bahçıvan, enflasyonun büyümeye, ihracattaki gelişmelerden asgari ücrete kadar birçok konuda kritik mesajlar verdi. 2020, 2021 ve 2022 yıllarında dünyada öngörü kelimesinin, ekonomik ve sosyal anlamda varlığının ne kadar kıymetli olduğunun öğrenildiğini söyleyen Bahçıvan “2020 ve 2021 yıllarında dünyada en çok kullanılan tabir Kovid ve pandemi iken, 2022’de enflasyon oldu. Bu durum Türkiye için de geçerli. Kovid’i çözmek ve önlemek için o gün alınan tedbirler, 2022’de karşımıza enflasyon belası olarak döndü” dedi.

Enflasyonun da Kovid kadar tehlikeli olduğunu vurgulayan Bahçıvan, 2022’de enflasyona karşı kullanılan tabirlerin ve tedbirlerin, geçmişe göre çok daha sert olduğuna işaret ederek, “Nasıl ki hayatımızdan Kovid’in çıkması gerekiyorsa, enflasyonun da çıkması gerekiyor” diye konuştu. Enflasyonun sadece ekonomik bir konu olmadığına, aynı zamanda sosyolojik ve psikolojik boyutları olduğuna da işaret eden İSO Başkanı, enflasyonun bireylerden kurumlara, politikacılardan devletlere kadar herkesin hayatında etki ve hasar bırakacak önemde olduğunu kaydetti.

‘ENFLASYON PANDEMİ KADAR TEHLİKELİ’

“Tüm dünya enflasyondan nasibini almışken, biz de eksik kalmadık, fazlasıyla nasibimizi aldık” diyen Bahçıvan, şöyle devam etti:

“Hatta hak etmediğimiz kadar çok muzdarip olduk. Uzun yıllar sonra enflasyon çok güçlü rakamlarla tekrar hayatımıza girdi. Çift haneli rakamları bırakın, üretici rakamlarında üç haneleri bile gördük. Net bir gerçek var ki Türkiye’deki enflasyonun en önemli temel sebebi devalüasyondan, kurdan kaynaklanan etki. Geçmiş yıllarda daha çok talep enflasyonu yaşamışken Türkiye, bu seferki daha çok maliyet enflasyonu.

Tabii Türkiye’de ve ekonomi yönetiminde belki belli bir süre enflasyonun göz ardı edildiğine dair bir algı doğmuştu. Ancak son aylarda görüyoruz ki artık enflasyon ekonomi yönetiminin de, siyasetin de, Cumhurbaşkanımızın da söylemlerinde net bir şekilde mücadele edilmesi ve hayatımızdan çıkması gereken bir konu haline gelmiş gözüküyor. Demek ki bu enflasyonla yaşanmayacağı, enflasyonla mücadele edileceği ve tekrar Türkiye’yi dünyayla beraber makul bir enflasyon seviyesine getirme noktasında ortak bir akıl çıkmış vaziyette. 2022’nin bence manşeti buydu ve 2023’e girerken de dünyada ve Türkiye’de hala bu konu tam çözülmüş değil.”

‘2023’TE POTANSİYELİMİZ YÜKSEK’

2023 yılı için ‘temkinli iyimserlik’ vurgusuna karşılık bu süreçte Türkiye, çok da zorlamayan birkaç çözümle yeni hikâyeler yazabilecek güce sahip. İnsanımızda da bu var, müteşebbisimizde de... Bunların da ben çok uzakta olmadığını düşünüyorum. Enerji kaynaklarımızla ilgili gelişmeler, savunma sanayiindeki gelişmeler heyecan verici. Şimdi niye tarımda da bu olmasın? Dışarıdan gelecek olan kaliteli kaynakla bir yatırım hamlesinin başlıyor olması bambaşka bir havaya dönüştürebilir. Ben açıkçası Cumhuriyet’in 100’üncü yılının bu dönüşüm için bir fırsat dönemi olacağına inanıyorum” ifadelerini kullandı.

‘FİNANSAL İSTİKRARI KAYBEDİNCE FİYAT İSTİKRARI DA KAYBOLUYOR’

Bahçıvan “Görüyoruz ki şimdi finansal istikrarı kaybettiğiniz zaman, fiyat istikrarını da kaybediyorsunuz. O da zaten enflasyon olarak hayatınıza giriyor. Fiyat istikrarsızlığı demek fiyat yapamamak demek, öngörüde bulunamamak demek. Maalesef finansal istikrar noktasında ölçüyü istikrarsızlığa doğru ne yazık ki biraz fazla kaçırdık. Daha makul seviyelerde götürebilirdik. Yüzde 80’lerden 60’lara düşerken yaşanan mutluluğu belki 40’tan 25’e düşerken yaşayabilirdik” ifadelerini kullandı.

2023’te de yine en temel sorunun şu an için enflasyon olarak göründüğünü dile getiren Bahçıvan, düşme trendinin kesiksiz ve istikrarlı bir şekilde devam etmesi konusunda kimsenin konsantrasyonunu bozmayacağını düşündüğünü aktardı. “Ancak enflasyonla mücadelenin metodolojisi ne olacak?” diye soran Bahçıvan, “Enflasyonla mücadele yöntemlerinden hangi silahı, hangi araçları kullanacağız ve bunlar hakikaten kalıcı anlamda bir netice verecek mi, bunu zaman gösterecek. Onun için de biraz zamana ihtiyaç var” dedi.

‘BÜYÜMENİN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİ KUŞKULU’

Geçen yılın ilk altı ayında her kesimde enflasyon pahasına bir büyümeye daha fazla heveslenildiğini dile getiren Bahçıvan, Türkiye’nin 2022 yılını yüzde 5’ler civarında bir büyüme ile kapatacağını hatırlatarak, “Ama bizim tabii dikkat etmemiz gereken olay sağlıklı, kaliteli ve nitelikli bir büyüme oranı yakalayabilmek. PMI tablolarına baktığımız zaman görüyoruz ki sanayi tarafında bir ivme kaybı başlamış vaziyette.

Bu da büyümenin üretimden son dönemlerde almış olduğu güçlü payın beş altı aydan beri hafiften gerilemeye başladığını gösteriyor. Ama yine de dünyada böylesine bir döneminde yüzde 5 – 5,5 büyüme piyasanın hareketli olduğunun bir göstergesi. Perakende tarafında da üretim tarafında da... Ama 2023’te bunun ne kadar devam ettirebileceği, özellikle ihracata dayalı tarafta bunu ne kadar görebileceğimiz noktasında hepimizin ciddi anlamda kuşkuları var” ifadelerini kullandı.

‘KENDİ KAYNAKLARIMIZLA ÇOK İÇ İÇE KALIYORUZ’

Türkiye’nin başarması gereken en önemli konunun tekrar kaliteli bir dış kaynağa kavuşması olduğunu vurgulayan Bahçıvan, “Temel sorunumuz kendi kaynaklarımızla iç içe kalıyor olmamız. Yani Türkiye’ye ne yazık ki güçlü bir dış kaynak akışı yok. Güçlü ve kaliteli bir yabancı sermaye akışı yok. Bu da bizi sıkıştırdı. İhracatçının getirilen dövizlilerin üzerinden ya da içerideki mevduat üzerinden bir döviz kaynağı oluşturulmaya çalışılıyor... Bu yönde her yeni çıkan düzenleme de telaş yaratıyor.

Ancak bizim için bence bir an evvel kaliteli bir kanın vücuda girmesini sağlamamız lazım. Bunu yılın ikinci yarısında başarabilirsek, 2023’te geçen 2 yıldan farklı bir tablo ortaya koyabiliriz. Türkiye’nin dünya finans sistemiyle, finans piyasalarıyla tekrar barışık hale gelmesine ve tekrar hak ettiğimiz rasyonel bir ilişkinin başlamasına hepimizin şiddetle ihtiyacı var. Hedefleri olan bir Türkiye’nin, yani nitelikli bir büyüme gayreti içinde olan bir Türkiye’nin bu kaynakları kullanmaması fırsatları tepmek olur” ifadelerini kullandı.

‘ASGARİ ÜCRETİN ÜÇ-BEŞ PUAN ALTINDA KALAN VAR’

Çalışanın huzurlu, mutlu ve bütçesiyle ilgili kafasının rahat olmasının işveren için en önemli değer olduğunun altını çizen Bahçıvan, bunun sağlanmadığı ortamda bedelinin bir şekilde kaliteden ve verimlilikten çıktığını kaydetti. Asgari ücretteki artışın sadece asgari ücret artışı olmadığını, bir baz ücret artışı olduğunu dile getiren Bahçıvan, “Yani asgari ücrete vermiş olduğunuz artış diğer tüm çalışanlar açısından da ücret marjı olarak gözüküyor. Birçok şirket de buna uyuyor. Belki üç beş puan altında kalıyoruz ama uyuyoruz” dedi.

Bugün sadece beyaz yakada değil, orta boy mavi yakalılar da bile Türkiye’nin dünyanın belli işgücü pazarlarında bir hedef ülke haline geldiğini kaydeden Bahçıvan, “Sadece beyaz yakalı insanlarımız değil, operatör boyutunda ya da usta boyutunda dahi ücretinin karşılığını alamayıp dışarıya gitme gayreti içinde olan, arayış içinde olan insanlar görüyoruz. Aşçı da gidiyor, valiz taşıyıcı da… Bir taraftan hakikaten işsizlik gerçeği var ama bir taraftan da yetişmiş işgücümüzün yurt dışı tarafına gittiğini görüyoruz. Dolayısıyla bizim üretim ve hizmet sektöründeki bu hayatı korumamız açısından da ücretler noktasında dünya gerçeklerine yakın hareket etmemiz gerekiyor” dedi.

‘NİTELİKLİ ÜCRET OLUŞMASI ŞART’

Niteliği korumak için nitelikli bir ücretin oluşması gerektiğini vurgulayan Bahçıvan, “Artık dünya rekabetiyle boğuşacaksak, dünya standartlarında iş yapacaksak, rakiplerimizin eşdeğer ücretine yaklaşmadığımız takdirde çalışanlarımızı burada tutmak çok zor, tutsak da mutlu tutmak çok zor” diye konuştu. Bahçıvan, düşük ücrete dayalı bir rekabet anlayışının Türkiye’yi önümüzdeki dönemlerde daha çok zorlayacağına inandığını da sözlerine ekledi.

Piyasadaki kârların biraz abartıldığını dile getiren Bahçıvan, “Bazı arkadaşlarımız bu kâr olayını gereğinden fazla büyüttüler. Tabii ki herkesin kazanması güzel ama belli dönemlerde gereğinden fazla kazanılan kârları abartmanın yanlış olduğunu böyle dönemler gösteriyor. Yani o yaşanan karların asla ben birçok sektörde kolay kolay bulunmayacağını düşünüyorum” dedi.

‘SEÇİME GİDERKEN, İHRACATTAKİ KAYBI İÇ PİYASA İLE DESTEKLEMEYE ÇALIŞAN BİR POLİTİKA OLACAK’

İhracatta yaşanan gelişmeleri de değerlendiren Bahçıvan, geçen yılki ihracat rakamlarına birim fiyatların yüksek olmasının da pozitif etki yaptığını hatırlattı. “Sattığın her malın hammaddesinin fiyatı yüksek olunca, sattığın ürün de haliyle bu maliyet nedeniyle yüksek oluyor” diyen Bahçıvan, ihracat pazarlarımızda yaşanan durgunluğa işaret ederek, şöyle devam etti:

“İhracattaki kütlesel rakamların ne kadarını bu yıl bulabiliriz? Hem pazar daralıyor hem de birim fiyatlar düşüyor. Yani o tarafıyla baktığımızda büyümenin ihracat ve sanayiden gelen payının 2023’te en azından 2022’nin altında kalacağına önümüzdeki iki çeyrek için söyleyebiliriz.

İhracatta bu dönem kârdan ziyade ar dönemi olacak gibi gözüküyor. Ama iç piyasa yine bir şekilde ayakta tutulmaya çalışılacak gibi. Bunu hem asgari ücret ve EYT için alınan kararlarda hem de açıklanan kredi paketleriyle görüyoruz. Belli ki seçime giderken, ihracattaki kaybı iç piyasa tarafında desteklemeye çalışan bir politika anlayışı olacak. Talep tarafında oluşacak olan bu arzu ve istek enflasyon mücadele konusunda inşallah hedeflerimizi çok fazla zorlamaz.”

‘UMARIM DÜŞÜK KUR İTHALATI ARTIRMAZ’

İhracatçıların son zamanlarda sık sık gündeme getirdiği baskılanan kur tartışmaları üzerine Bahçıvan, “Enflasyondaki kurun etkisi ve kurun olumsuz katkısı artık o kadar net anlaşılmış vaziyette ki kur üzerindeki baskı çok net bir şekilde seçime kadar devam edecek. Bu ihracat için önemli bir defacto ama umarım ithalatı artırmaz. Özellikle dünyada bazı ürünlerin fiyatı düşüş trendine girmişken” dedi.

‘DEĞİL YILLIK, AYLIK BÜTÇELERİN BİLE BİR ANLAMI KALMIYOR’

Son 3 yılın öngörünün ne kadar kıymetli olduğunu hatırlattığını kaydeden Bahçıvan, birçok konuda öngörü yeteneği ve öngörüyle ilgili zorlukların fazlasıyla hakim olduğuna dikkat çekti. Bahçıvan, “Yani ben 2023’te de geçen son üç sene gibi bu konunun önemli olacağını düşünüyorum. Yapılan her öngörü bir süre sonra çöpe gidiyor maalesef. Yani artık yıllık bütçe değil, aylık bütçelerin bile bir anlamı kalmıyor birçok şirkette” dedi.

Yabancı sermayeli şirketlerin şu anda Türkiye ile ilgili en önemli sorunlarının da bu olduğunu aktaran Bahçıvan, “Uzun vadeli bütçe yapmak zorundalar ama yıl boyu bunların altında eziliyorlar. Yani belki de bizim bu zorluklara karşı en önemli başarımız öyle bütçeye filan inanmayan bir toplum olmamız. Her hafta bütçe yapıyoruz. Maliyetler, pazar koşulları sürekli değişiyor…” diye konuştu.