Türkiye’de son yıllarda uygulanan politikalar yoksulluğun artmasına, işsizliğin tırmanmasına neden olurken, okullaşma oranını sekteye uğrattı. Avrupa Komisyonu ile Türkiye arasında imzalanan; istihdam, eğitim ve öğretim ile sosyal politika projelerinin desteklendiği, Katılım Öncesi Yardım Aracı (IPA II) anlaşmasının geçerlik tarihi bir yıl uzatıldı. 275 milyon 100 bin euroluk finansman desteğini içeren anlaşmanın süresinin 2025 yılı sonuna kadar uzatılmasına ilişkin karar Resmi Gazete’de yayınlandı.

Anlaşmada Türkiye’de istihdam, eğitim ve sosyal politikalarda sorunların derinleştiğini vurgularken, çalışma mevzuatının yetersiz olduğu aktarıldı. Her dört haneden biri yoksulluk riski altında olduğu ve nüfusun bazı kesimleri sosyal dışlanmaya maruz kaldığı belirtildi. Anlaşmada “kadınların, gençlerin ve dezavantajlı grupların iş gücüne ve istihdama katılımının artırılması, erken okul terki/devamsızlık ve okulu bırakma ile mücadele, Roman çocuklar, mevsimlik ya da geçici işçilerin çocukları ve engelli kişilerin eğitimin tüm düzeylerine erişimin artırılması, ayrımcılıkla, dışlanmayla ve yoksullukla mücadele etmek” gibi hedeflerin gerçekleştirilmesi için mali destek sağlanması öngörülürken bu konularda yetersiz kalındığı belirtildi. 275 milyonun 151 milyon 37 bin 224 eurosu ‘istihdam’ projeleri için, 87 milyon 68 bin 199 eurosu eğitim ve öğretim projeleri için, 37 milyon 153 bin 547 eurosu sosyal politikalar ve sosyal içerme’ projeleri için, 8 milyon 841 bin 10 Euro’su ise ‘teknik destek’için ayrılmıştı.

 

EĞİTİMDE HEM KALİTE HEM DE KAYIT ORANI AZALIYOR

Anlaşmada eğitim genel bir kalite sorununun olduğu altı çizildi. “Eğitim ve öğretim” projelerinde “Okul öncesi eğitim dahil olmak üzere herkes için eğitim sağlayarak ve erken okul terki/devamsızlık ve okulu bırakma ile mücadele ederek eğitime erişim seviyelerinin ve beceri düzeylerinin artırılması” gibi özel hedeflerin belirlendiği anlaşmada bu projelerden beklenen sonuçlar iste şöyle sıralandı: “İnsan kaynakları, fiziki ortam, müfredat/modüller ve kalite güvencesi açısından eğitim ve öğretimde kalitenin artırılması. Rehberlik, danışmanlık ve okul-aile iş birliği aracılığıyla erken okul terki/devamsızlık ve okulu bırakma oranlarının azaltılması. Roman çocuklar, mevsimlik ya da geçici işçilerin çocukları ve engelliler gibi özel ihtiyaçları olan kişilerin eğitimin tüm düzeylerine erişimin artırılması.” Eğitim çıktıları için temel göstergelerden biri olan PISA’ya gore, Türkiye ‘eğitimde eşitlik’ ve matematik alanlarında ilerleme kaydetmesinde rağmen (PISA 20l2) matematik, okuma ve fen alanlarında OECD ortalamasının altında yer almaktadır denildi. Öte yandan erken yaşta okuldan ayrılanların oranının yüzde 37,5 olduğu kaydedildi.

 

OKUMA ORANI DÜŞTÜKÇE YOKSULLUK ARTIYOR

Anlaşmada iş gücüne katılım ve işsizlik düzeyleri ile eğitim durumu arasında güçlü bir bağ olduğu gözlendiği aktarılırken, iş gücüne katılım oranlarının eğitim seviyesi ile doğru orantılı arttığı aktarıldı. Buna ek olarak, 2009 yılında TÜİK tarafından gerçekleştirilen Hanehalkı Yoksulluk araştırmasından alınan bilgiye göre, Türkiye’de tüketime dayalı yoksulluk oranının ortalama yüzde I8,0 olduğu bildirildi. Bu oranın, okuryazar olmayanlarda yüzde 29,84; ortaokul mezunlarında yüzde 15,34; lise mezunlarında yüzde ,34; yüksek öğretim mezunlannda yüzde 0,71 olarak gerçekleştiği kaydedildi. Dolayısıyla eğitim seviyesi düştükçe yoksulluğun artığı gözlendiği belirtildi.

TÜRKİYE ADALETLİ GELİR DAĞILIMINDAN ÇOK UZAK

Gelir dağılımı konusunda TÜİK 2012 yılı verileri Türkiye’de mill gelirden en yüksek paya sahip yüzde 20’lik kesimin gelirinin en düşük paya sahip yüzde 20’lik kesimin gelirinden 8 kat fazla olduğu gözlemlenmektedir denildi. AB27 için bu oranın 5.1 olduğu ve bu durumun ayrıca Türkiye’de yaşayan yoksul bir vatandaşın AB’deki yoksul bir vatandaştan göreceli olarak yüzde 60 daha yoksul olduğunu ifade etmekte olduğu belirtildi. Farklı bir açıdan bakıldığında gelir eşitsizliğini ölçen Gini katsayısı temelindeki Türkiye ile AB mukayaese edildiğinde adaletli bir gelir dağılımından çok uzak olduğunu ifade etmektedir. Ayrıca karşılaştırma 2007’den bu yana gelir dağılımındaki iyileşmeye rağmen Türkiye ile AB arasındaki ileri bir fark olduğunu göstermektedir denildi.

SURİYE KRİZİ BÜTÇE VE İNSAN KAYNAKLARINI ETKİLEDİ

Avrupa Komisyonu ile Türkiye arasında imzalanan; istihdam, eğitim ve öğretim ile sosyal politika projelerinin desteklendiği, Katılım Öncesi Yardım Aracı (IPA II) anlaşmasında şu ifadelere yer verildi: ‘’Türkiye’deki yoksulluk ayrıca hane halkı içeriği ile de ilişkilidir. Hanede yaşayan bireylerin sayısı arttıkça yoksulluk da aynı şekilde artmaktadır. 5-6 kişinin yaşadığı hanedeki yoksulluk oranı 1-2 kişinin yaşadığı hanedeki yoksulluk oranına göre iki kat fazladır. Kalabalık aileler ve çocuklar yoksunlukla ilgili herhangi bir müdahale için en dikkatli ve en kırılgan odak grubunu oluşturmaktadır. Mart 2011’de başlayan Suriye krizi Türkiye’de bütçe,insan kaynakları,hizmetler ve altyapı açısından çok önemli bir şekilde etkilemektedir. Özellikle Suriye ile sınır olan Güneydoğu bölgesindeki yerel yetkililer sivil toplum kuruluşları herhangi bir barınağı olmayan geçici korumaya muhtaç insanlar için asgari düzeyde sosyal hizmetleri sağlamakta güçlük çekmektedir. Türkiye’de bir buçuk milyondan fazla Suriyeli’nin geçici korumaya muhtaç olduğu tahmin edilmektedir. Özetle bölgesel ve sosyal ekonomik dengesizlikler iş gücüne katılmanın yetersizliği, cinsiyet farklılıkları, çocuk işçiliği ve düşük genç istihdamı dezavantajlı kişilerin sosyal olarak planlanması yoksulluk ve etkisiz ve yetersiz sosyal koruma hizmetleri eğitim sektöründeki kalite ve eşitlikle ilgili sorunlar kurumsal kapasite yetersizliği eğitimle ilgili işgücü piyasası arasındaki katılımcı yaklaşımın olmayışı ele alınması gereken temel sorunlar olarak devam etmektedir. ‘’