Suriye’de 12 yıldır devam eden insanlık dramına dünya maalesef sessiz. Yaklaşık 12 yıldır devam eden Suriye iç savaşında işlenen ağır savaş suçları ile insanlığa karşı işlenen kesintisiz gayri insani suçlar artarak devam ediyor. İşin en garip yanı bu insanlık suçuna savaşa müdahil olan tüm taraflar, insan haklarını "en iğrenç biçimde ihlal ediyor". Halk artık kimin ona yardım edeceğini bilmez hale gelmiş durumda. Gerek Esat güçleri ve diğer grupların toprak kazanmayı ve ellerindeki bölgede hâkimiyet kurmayı, sivil halkın sağlığından ve geleceğinden üstün tuttuğu ve insanların hassasiyetlerine hiç ilgi göstermedikleri gün gibi ortada.

    Suriye’de özelikle son bir yıl içinde bazı ayrılıkçı ve sözde özgürlükçü olduğunu dile getiren bazı gurupların işlediği cinayetler artık insanlığın ar damarını çatlatacak cinsten. Güpe gündüz kaçırılan genç kızlar önce fidye karşılığı kaçırılıyor, fidye alındıktan sonrada tecavüz edilip cesetleri tanınmaz halde ısız çöllere bırakılıyor. İnsanlığın kanının donduğu bu manzara ve olaylar şu anda Suriye’de sıkça rastlanır oldu. İnsanın insana bu denli vahice saldırdığı ve kendi nesline bu denli cavarlaştığı bir dünyada yaşamak insanı ürkütüyor. Suriye’de yaşayan mazlum ve yalnızlığa itilmiş bir halk geleceğe güvenle bakabilme umudunu neredeyse yetirecek durumda. Birileri evinde sıcak ve refah içinde yaşarken Suriye’nin mazlum ve acılara teslim edilmiş halkı; yokluk, açlık, sefalet, korku ve gelecek endişesiyle günlerini dolduruyor.

    Kışın bastırdığı şu günlerde ise özellikle çadırlarda yaşayanların halleri içler acısı. Soğuktan ve dünyaya merhaba demeye gelen yeni bebeler daha anne sütüyle tanışmadan ölümle tanışıyor. Peki, bu ölümlerden kim sorunlu? İnsanoğlu olarak bu işlenen zulümlerden sorumlu değimliyiz. Bizim hesabımıza bir şey düşmüyor mu?

Yaşadığımız şu duygusuz, kalpsiz ve bencil dünyanın havasından sıyrılıp, kalbi sökülesi bu çağın keşmekeşliğinden sıyrılamayacak mıyız. İnsanlık yeniden fıtratına dönerek bu zülüm çağının önünde durup ve hayasızca gelişmelere dur diyebilmeli.

   Suriye’de olup bitene batı maalesef yüreğine ve kulaklarını tıkamış durumda. Onların artık insanlık ya da Suriye diye bir dertleri yok. Onlar ne kadar Müslüman nüfusu eksilirse o kadar kârdadırlar. O yüzden bu savaş uzamalı ve Müslüman kanı mütemadiyen akmalıdır. Hal böyleyken bu işlenen cinayetlere ve hukuksuzluklara kim dur diyecek. Suriye’de insan kaçırmalar, tecavüzler, katliamlar ve insan hakları ihlalleri ne zamana kadar devam edecek. Evet, birileri bu sessizliği fırsata çeviriyor. İçerde istediği zavallı ve kimsesizleri kaçırıyor, katlediyor ya da katletmeden önce tecavüz edip çöllere bırakıyor. Suriye’de insanlığın kanı dondu, öylesine vahşice katlıyamlar yapılıyor ki dünya tarihinde bu vahşet hiçbir coğrafyada işlenmedi ve kayda geçmedi. Ama tarih işlenen bu zulümlerin hesabını elbet bir gün soracaktır.

   Suriye’de bu kadar insan hakları ihlalleri devam ederken Müslüman olduğunu dile getirenler ne yapıyor acaba? Yeryüzünde bunca işlenen haksızlıklar ve zülüm karşısında susanlara ne demeli.” zülüm karşısında susan dilsiz şeytandır” diyen kutlu peygamberin(s.a.v) ümmetine tabi olan bizler, bu hisseden bize bir şey düşmez mi zannediyorsunuz. Bu işin tam ortasındayız. Çünkü Alemlerin Rabbi olan Allah(c.c)” Ben insanı yeryüzünde hakkı üstün tutsun ve yeryüzünde adaleti tesis etsin diye yarattım” diyor. Hadi şimdi bu ayetin muhatabı biz Müslümanlar deyimliyiz. Haberim yoktu, duymadım vaktim yoktu, fırsatım olmadı diyerek kurtulacağımızı mı zannediyoruz. Heyhat! kurtuluş yok. Bizlerde bu olup bitenlerden sorumluyuz. Yeryüzünde zülüm va haksızlıklar her bir insanın sorumluluk kaldırmasıyla ancak zülüm yeryüzünden kaldırılacaktır. Gazeteci – Mehmet DİKEÇ