Resûlullah şöyle buyurdu: “İnsanlar yüzlerce deveye benzer; içlerinde neredeyse bir tane binek devesi bulamazsın!” (Abdullah b. Ömer’den - Buhârî, Rikâk, 35)  

Efendimizﷺ  insanları bir araya gelmiş yüzlerce deveye benzetiyor. Çünkü develer tıpkı insanlar gibi çeşitli özelliktedir. İşe yarayanı da vardır yaramayanı da… Yük taşıyanı da vardır, binek için olanı da…

Öyle zaman gelir ki yüzlerce devesi olan bir insan nitelikli, huysuz olmayan, kendisiyle yolculuk yapılmaya müsait, kuvvetli bir deve bulamaz olur. 

Öyle zaman gelir ki insanlar arasında da yüksek meziyetlere sahip, kendisiyle yoldaş olunacak, başkalarının sıkıntılarını paylaşan, sorumluluk sahibi, güzel ahlaklı seçkin birine rastlamak zor olur.

Kalabalıklar her zaman bulunur ama vasıflı insanlar her zaman azdır. Kaliteli iş yapmak isteyen, çoğu zaman aradığını bulamaz. 

Bu bağlamda;

Yüzlerce evlenilecek eş adayı vardır ama öyle zaman olur ki “aranan özellikte” bir tane bile bulamazsınız… Yüzlerce arkadaşınız ve tanıdığınız vardır ama öyle zaman olur ki bir tane dost bulamazsınız…

Allah madenleri dağların altına gizlediği gibi vasıflı insanları da on binlerin arasına gizlemiştir.

İnsanlar üzerinde projeleri olan yöneticiler ve idareciler, bu inceliği bilerek yola devam etmelidirler. Yoksa hayal kırıklığına uğramaları kaçınılmaz olur.

Neden koyun değil de deve?

Deve çok yiyen ve yiyecek stoklayan bir hayvandır. İnsanlar da yediren ve stok yapmaya imkân veren liderlerin etrafında toplanırlar.

“Deve ve sürüsü”, anlayış kıtlığını temsil eder. Tilki ve kurt, kurnaz ve zekiyken devede bu iki özellik de bulunmaz. Bir deveyi, fare bile ipini çekse sürükleyebilir ama bunu kurt için düşünemeyiz. Deve zor anlamayı temsil ettiğinden, insanların çoğunda da anlayış ve düşünme kıtlığı vardır.

Deve inatçı bir hayvandır, koyun gibi değildir. Bir yerde kırbaçlanmışsa, seneler sonra aynı yerden geçerken inatçılık edebilir, kindardır. İnsanların çoğunda da bu özelliği görmek mümkündür.

Deve görüntü itibariyle boylu poslu bir hayvandır, yerken yirmi koyun kadar tüketir ama iş yapmaya gelince yediğinin hakkını çoğu zaman vermez. İnsanların çoğu da yediğinin hakkını vermeyen, çalışmayı değil yan gelip yatmayı seven tiplerdir.

Bu hadis karşısında kendimize şunu sormalıyız: “bir anne, bir baba, bir evlat, bir dost, bir arkadaş, bir çalışan ve bir insan olarak ben aranan ve seçkin birisi miyim? Yaptığım işin hakkını verebiliyor muyum?

 

Not: Youtube kanalımızdan Tefsir derslerimizi takip edebilirsiniz. Kanal adı "Kuran ve Sünnetten Dersler"