Sahabenin büyüklerinden Abdullah İbn Mesud (ra) şöyle anlatıyor: “Biz Allah yolunda çok çileler çektik. Mallarımız ve canlarımız konusunda denendik. Bu uğurda her türlü zulme göğüs gerdik. Aradan yıllar geçti. Medine’ye hicretten sonra rahatlamaya başladık. Bolluğa kavuştuk, mal mülk sahibi olduk, dükkânlarımız, davarlarımız oldu. Her geçen gün zenginleşiyorduk…

Ama bu rahatlık bizi tembelliğe sevk etti. İlk günkü heyecanımız kaybolmaya başladı. Sanki rotamız Ahiretten dünyaya doğru kayıyordu. İşte bu hengâmede içimizden bazıları Efendimize (as) gelerek “Ya Resûlullah! Bize biraz hikâyemsi bir şeyler anlat” dediler…

Bu istek karşısında Efendimiz (as) çok şaşırdı. Zira yıllarca Kuran’dan başka bir şey okumamıştı onlara…

Onların bu istekleri karşısında Yusuf suresi inmeye başladı “Ey hikâye isteyenler! İşte size hikâye… Kıssaların en güzeli”

Aradan biraz daha zaman geçince içimizden bazıları yine gelerek “Ya Resûlullah! Bize değişik, ilginç, başka sözler anlatsan…” dediler. Bunun üzerine Rabbimiz “Allah sözlerin en güzelini, birbirine benzer, ikişerli bir kitap olarak indirmiştir” (Zümer 23) ayetini indirerek bizi yine Kuran’a yönlendirdi.

Aradan biraz daha zaman geçince o arkadaşlarımız yine gelerek “Ya Resûlullah! Bize Kuran ve hadis olmayan ilginç, heyecanlı, farklı, başka şeyler anlat” deyince şu ayet nazil oldu “İman edenlerin kalplerinin haşyet duyma zamanı gelmedi mi?” (Hadid 16)

- Ey insanlar! Allah’tan korkma zamanınız gelmedi mi?

- Kitap indirdiğimiz halde, kalpleriniz bununla meşgul olmalıyken siz Peygamberden hikâye mi istiyorsunuz?

- Kalplerinizin neyle yumuşamasını istiyorsunuz?

- Kuran yanınızda indirilirken, aranızda Peygamber varken siz masal ve hikâye peşine mi düştünüz?

- Kalplerinize benim sevgim ve korkum hâkim olmalıyken başka sevgi ve korkular mı hâkim oldu? Neyiniz var sizin? Ne oluyor size?

Bu sözler karşısında sahabeler ağlayarak “haşyetle eğiliyoruz” dediler. İbni Ömer (ra) bu ayet inince, yeri ıslatıncaya kadar ağlıyor sonra gözyaşları içinde “evet haşyet zamanı geldi ya Rab…” diyordu.

Bu ayet her dönemde hedef sapması yaşayan bütün müminlere Allah’ın sitemidir.

Bugün hayatlarımıza bakınca maalesef bizim de rotamız ahiretten dünyaya kaymış vaziyette…

Bugün Müslümanlar olarak, Kuranı ve sünneti değil de daha farklı şeyleri arzu eder olduk…

Bugün hedef sapması yaşıyoruz. Daha çok Kuranla beraber olmalıyken, dört elle sünnete sarılmalıyken diziler, filmler, maçlar bizi oyaladı… Biz de dini yaşama konusunda ilk günkü heyecanımızı kaybettik.

- 20-30 yıl önce tesettür konusunda daha titizdik… Allah’ın bir farzı olarak görüyorduk ama şimdi tarz oldu…

- Eskiden günah ve haramlar karşısında en azından tepkimiz ve öfkemiz vardı şimdi gözümüzde ve gönlümüzde sıradanlaştı…

- Eskiden ‘soğuk, küçük ve sobalı’ evlerde gece namazı kılardık ama şimdi doğalgazlı evlerde sabah namazını kaçırır olduk…

- Eskiden zorluk vardı ama berekette vardı. Şimdi bolluk var ama bereket yok…

Hem Müslümanım diyeceğiz hem de Allah’ın dinine teslim olmayacağız olacak şey mi bu?

Hem kitap bana indi diyeceğiz hem kitaba göre yaşamayacak, işlerimizi kitabına uyduracağız…

Hem cennet isteyeceğiz hem de namazsız ve Kuran’sız bir hayat yaşayacağız… Bunlar çelişki değil mi?

Şu kalplerimiz bir söz dinlemeli, titremeli artık…

Allah bizi kulluk için yaratmışken neden para için, okul için, dünyalıklar için kulluğu terk ediyoruz?

Gönüllerimiz Allah’ı anarak, Allah’ı düşünerek yaşamalıyken, kalplerimizde Allah’ın zikri hâkim olmalıyken yoksa basit dünyalıkların sevgisi hâkim mi oldu?  

Bilelim ki bizi diriltecek, uyandıracak, elimizden tutup kaldıracak iksir Kuran’dır.

Kuran uzaklarda değil ulaşabileceğimiz her yerdedir. Anlaşılmayı ve yaşanmayı bekliyor…