Süzülürken gözyaşlarım yanağımdan, her şeyin yeniden başlıyor olma ihtimallerine takılıyordu göz bebeklerim. Oysa ben dizlerimi kanattığım çıkmaz sokakların karanlığında vermiştim asıl kavgamı. Çoğu zaman her şeyin benden uzak olmasıyla yalnız başıma aynalarda seyrediyorken kendimi, dünyaya karşı çaresizliğimi de gizleyemiyordum. Hızla koşarken durmak zorunda bırakılıyordum yokuşu dik, karanlık sokaklarda. Nefes nefese ebelenecek miyim heyecanını yaşıyorken yerden yüksek basamakları arıyordu yeşilimsi gözlerim. Dipsiz denizlerin mavimsi gökyüzü rengine bürünmesiyle, her günün ışıltısında yeni bir albeni tadında yaşıyorken hayatı hiç sanmadığım zorlukların ötesine itiliyordum...

Oyuncaklardan uzak, portakalı soydum başucuma koydum deyip saymaya başlarken: Arap kızının yağmurda bile camdan bakmasını bekliyordum. Oysa ben yorulmak nedir bilmeden sokak sokak koşuşturduğum karanlıklara gülümsedim ne yana gideceğimi bilemediğim körebe oyunlarında. Sert kapaklı hatıra defterlerine yazılan onca renkli yazıyla, arkadaşlıktan doğarak bana kalbin kadar temiz olan bu sayfayı ayırdığın için diye başlayıp deli gibi süregelen cümlelerle imkânsıza bürünen aşklarımı yazdım. Ben oynadığım ve oynarken de üşüdüğüm tüm sokak oyunlarında gölgemin ürperiyor olmasına sarıldım. Saatin kaç olduğunu bilmediğim loş sokak lambaları altında çisil çisil yağıyorken yağmur ıslak toprak kokusuyla beraber seni de getiriyordu yüreğime. Islak elbiselerimle eşek sudan gelinceye kadar dayak yeme korkusuyla boğuşurken yağmur altında, oyun oynamaktan vazgeçmeyip akşama kadar terlemeye devam ediyordum. Sadece seksek oynamak için çizdiğimiz yamuk çizgilere basmaktan kaçamayıp kendimi hayatın vazgeçilmezmiş gibi görünün kollarına bırakıyorken; saatlerce beş taş oynadığım soğuk kaldırımlarda oturup taşların yere düşürülmeme ihtimalinden bile terk edilmiş olmanın ağırlığını ödüyordum hastalandıktan sonra içtiğim ağrı kesici şuruplarla.