Teknolojinin her geçen gün ilerlediği ve de hayatımıza doğrudan etkisinin çokça olduğu göz önüne alındığında, doğrusu tadı tuzu kaçmış hayatımızın anlam kazanması da o kadar zor olacak demektir. Maddi boyutuyla hayatımıza pek çok kolaylıklar sağlanmış olabilir. Uzak; yakın haline gelmiş, hatta dünya adeta cebimizdeki telefona sığdırılabilmiştir. Bütün bunlara rağmen huzurumuz yerinde mi? Daha doğrusu bizde huzur var mı, huzurlu muyuz? Herhangi birimizin ağzı açılsa mutlaka bir şeylerden şikâyet ederiz. Afrika’daki insanın en büyük derdi açlık iken, Suriye’deki insanlar bombaların altında paramparça olmaktan feryad-u figan ederken, Arakan’dakiler diri diri yakılmanın acısını çekerken bizde de AŞK ACISI(!) çekenlerin derdi, dertlerin en büyüğü sanki!

 

Binlerce yıllık insanlık tarihinden günümüze kadar gelebilmiş bilgilerden hareketle açıkça söyleyebiliriz ki; kavramlar hiçbir dönemde bugünkü kadar asıl anlamından saptırılabilmiş değildir. Barışın, özgürlüğün, adaletin, hukukun, çokça konuşulduğu ancak gerçekte vahşice katledildiği, yok edildiği bir zamanda iffet, edep, hayâ, sevgi gibi değerler de bu katliamdan nasibini alacaktı. Sevgiyi insanın fıtratına yerleştiren AllahuTeâlâ Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “Kendileriyle huzura kavuşmanız için size kendi nefislerinizden eşler yaratıp aranızda SEVGİ ve MERHAMET var etmesi de Allah’ın ayetlerindendir. Şüphesiz ki bunlarda düşünen bir toplum için ibretler vardır.” (Rum Suresi, 21)

Toprağın suyla birleşip neşv-ü nema etmesi gibi erkek ve kadının bir araya gelmesi ve hayatın devamını sağlaması ayeti kerimede ifade edildiği gibi fıtratın derinliklerine sevgi ve merhametin yerleştirilmesi sebebiyledir. Fıtrata, hakikate ve hayata uyumlu olan sevgi, yaşamı anlamlı kılarken bu değer (sevgi); yozlaştırıldığı zamanhayatın da tadı tuzu kaçacak, bayağılaşacaktır. Adına ister sevgi densin isterse de aşk densin hiç fark etmez. Gerçek anlamından ve işlevinden uzaklaştırıldığı vakit dünyada da ahirette de hüsran olacaktır.

      Çapkınlık, erkeklerin övündüğü bir meziyet haline gelmiş! Kızlar, kişilikleriyle değil de dişilikleriyle karşı cinsin ilgisini kendisine çekerek mutlu olmaya çalışmaktadır. “Çıktığın var mı?” sözü sıradan-normalbir soru haline gelmiş! Tüm bunların tanımı olan “FLÖRT” birbirini tanımak olarak tarif edilmeye çalışılıyor! Oysa flört; birbirinden geçici bir süreliğine faydalanmanın asıl ifadesidir. Flörtün sonu evlilik değil, çıkmaz sokaktır. Süresi, mesafesi önemli değildir; çıkışı yoktur gerçekte. Pek çok kızla cinselliğini tatmin edip gönül eğlendiren erkek; evleneceği vakit kimsenin eli eline değmemiş ak pak bir kız isteyebilmektedir! Aynı şekilde kendisini pek çok erkeğin geçici heveslerine teslim eden bir kız da evleneceği vakit; gözü kendisinden başkasını görmeyecek namuslu bir erkek isteyebilmektedir! Ve neticede flört; ikinci el insanlar pazarı olmaktadır.

      Helali olmayan birine bakmak bile Müslüman’a yasaklanmışken, her türlü iğrençliği-haramı bizzat işlemenin hükmünü merak eden var mı? Özellikle erkekler, kendi bacısına yan gözle bakanın gözünü çıkarmakla kalmaz gerekirse kafasını bile koparabilecekkenkendisi başkalarının bacısıyla her türlü rezilliği yaptığında namus kavramını arka plana atar. Tabi bütün bunlar yapılırken çoğu zaman kulağa ve nefse hoş gelen kavramlar, kelimeler kullanılır: Aşkım, bitanem, her şeyim, sevgilim, karıcığım, kocacığım… Bunlar, maalesef yaşadığımız toplumda istemesek de şahit olduğumuz acı gerçeklerdir.

Sanki nikahlı karı-kocaymış gibi el ele tutuşup gezip tozan kız ve erkek bazen işi o kadar ileriye götürmektedir ki birbirlerine karıcığım, kocacığım diyebilmekte; hatta daha doğmamış çocuklarına şimdiden isim bile verebilmektedirler. Tabi çocukların doğması bir yana nikah masasına varmayan birliktelikleri bir hayal olabilmektedir. İslami, ahlaki ve insani hassasiyetlerin hiçe sayıldığı böyle bir toplumda kimse kimseye güvenememekte ve ciddiyetin ifadesi olan nikâha yanaşanlar çok az olabilmektedir.

      Bütün bunlar olurken kimilerine hoş gelen kimilerince de acı çektiren AŞK başrolde oynamaya devam etmektedir. Hayatının en değerli dönemi olan gençliğini pek çok alanda kendini geliştirerek doldurması gereken bir gençlik, tam tersine oyun ve oynaşta, aşk sarhoşluğuyla gençliğini-gecesini-gündüzünü pisi pisine harcayabilmektedir. Meşru olan sevginin sınırlarından çıkarak helal-haram sınırlarını hiçe sayanlara AŞK ACISI daha başta dünyevi bir ceza olabilmektedir. İbni Kayyım (rahimehullah) der ki; “âlimlerden birine “AŞK” soruldu da dedi ki; kalpler Allah’ın zikrinden gafil oldu ve Allah da o kalpleri başkalarına köle olmakla cezalandırdı.”

      Eğer bu illete yakalanmışsanız kendinize sorun; bu bir ceza mı yoksa mükâfat mı? Benim niyetim ciddidir, gönül eğlendirmek veya faydalanmak benim lügatimde yoktur, diyorsanız o halde karşı cinsi nikâh masasına davet edin.Ey Kadınlar Topluluğu! Özellikle bu sözüm size: “Eğer size talip olan erkeğin ciddiyetini bilmek istiyorsanız, siz de ciddi bir şekilde onu nikaha davet edin. O zaman asıl niyeti ortaya çıkacaktır.”

      Televizyon ekranlarında, dizilerde, şarkı-türkülerde, kitaplarda, sosyal medyada, sevgililer gününde putlaştırılan AŞK’ınbu derece yayılması elbette kaçınılmaz bir durum olabilmektedir.

Ey Müslüman Genç! Senin vaktin değerlidir; iffet, edep, hayâ senin mü’min kimliğinin ayrılmaz bir parçasıdır. İslam ümmetinin tarihin ve insanlığın görebildiği en vahşi saldırılara maruz kaldığı bu zamanda oyun ve oynaşla, aşkla uğraşacak vaktin yoktur. Kendini, çevreni, toplumunu ve bütün insanlığı nefsanî ve şehevi arzuların boyunduruğundan kurtarıp izzet ve şerefin yüksek derecelerine yüceltmek, asıl gayen olmalıdır. Selam ve Dua ile

Tiwetter: suskunsahra

İnstagram: suskunsahra

Facebook: suskunsahra