Musallanın başında durup; ‘merhumu nasıl bilirdiniz?’ denildiği zaman hep bir ağızdan; ‘iyi bilirdik’ diyenlere sorasım geliyor: “Gerçekten ne kadar biliyorsunuz? Onunla ortaklaşa bir ticaretiniz oldu mu? Komşuluk ettiniz mi? Yolculuk yaptınız mı onunla? İyi bilirdik derken, gerçekten bütün kalbinizle inanarak ve bilerek mi tasdik ettiniz; yoksa etrafınızdaki kalabalığın ritmine ayak uydurmak için mi seslendiniz? Kötü bilirdik, ayyaşın-alçağın tekiydi, demelerini beklemiyoruz elbette! Ancak cenaze merasimindeki bu iyi niyeti, iyimserliği başka zamanlarda da göstermelerini bekliyoruz.

 

Mesela, evlenecek Müslüman bir genç; sevdiği veya birilerinin aracılığıyla talip olduğu bir kızı istese, kız tarafı kendilerine dünür olarak gelen kişiyi ve ailesini araştırır. Buna lafımız yok, olması gereken de budur. Ancak kızına talip olan kişiyi araştırırken anne ve babaların yani kız tarafının yöntemi nasıl olmalıdır, asıl önemli olan nokta burasıdır. Öncelikle belirtelim ki bu ve benzeri durumlarda kişinin referansı kendisidir. Bir insanın ahlakı, İslami hassasiyeti, fikriyatı onun iyi veya kötü biri olduğunun en büyük belirtileridir. Böyle bir kimse kaba, ayyaş bir babanın oğlu olabilir. Dedikoducu, söz dinlemez laftan anlamaz bir annenin oğlu olabilir. Komşuları veya akrabaları, aşireti onları sevmeyebilir. Şimdi bu genci araştırırken bunlardan hangisi ölçü alınacak?

Bir insanı ailesiyle, aşiretiyle, ırkıyla değerlendirmek gerçekten doğru bir yöntem midir? Bir insanı düşmanlarından dinlemek ne kadar mantıklıdır? Düşünüyorum da Hazreti Peygamber’i (s.a.v) Ebu Cehil, Velid bin Muğire, Ebu Leheb, As bin Vail gibi düşmanlarına sorsaydık bize gerçekten dürüstçe cevap verirler miydi? Ya da birisinin karısına, oğluna bakarak onları doğru bir şekilde tanımlayabilir miyiz? Dokuz elli sene peygamberlik yapmış olan Nuh aleyhisselam’ın karısı ve oğlu kâfir olarak tufanda boğularak ölmüşlerdir. Yine Lutaleyhisselam’ınkarısı, peygamber olan kocasına iman etmemiş ve eşcinsel sapık kavimle beraber helak olmuştur. Bu kadına bakarak Lutaleyhisselam’ı eleştirebilir miyiz? Hazreti İbrahim aleyhisselam’ıput imalatçısı müşrik babası Azer’e bakarak değerlendirebilir miyiz?

Yusuf aleyhisselam’ı üvey abilerinden sorsaydık, nasıl bir cevap alırdık? Onu kuyuya atarak öldürmeye çalışanlar, onu övecek değillerdi herhalde! Zulmün sembolü haline gelen Firavun’a bakıp tertemiz eşi Asiye’ye laf söylemek olacak şey midir?Ya da daha gerilere gidelim, yeryüzünde sadece birkaç insanın olduğu vakte. Öldürmeyi başlatan ilk katil olan Kabil’e bakarak Âdemaleyhisselam’akatilin babası veya Habil’e katilin kardeşi diyebilir miyiz? Birilerinin yapıp ettikleri cürümlerin faturası neden başkalarına kesiliyor?

Ey Müslümanlar! Neye göre hüküm veriyorsunuz? Peygamber Efendimiz (s.a.v) şöyle buyuruyor: “Dinini ve ahlakını beğendiğiniz bir kimse size kız istemek üzere gelirse kızınızı ona nikâhlayın. Böyle yapmazsanız, yeryüzünde fitne ve bozgunculuk olacaktır.” Bunun üzerine, ey Allah’ın Rasûlü, dediler: “Eğer o kimsede mal ve denklik olarak bir eksiklik olursa ne olacak? Efendimiz (s.a.v) buyurdular ki: (Üç kere) “Dinini ve ahlakını beğendiğiniz biri size gelirse kızınızı onunla mutlaka nikâhlayın.”[1]

İslam toplumu cumadan cumaya ya da bayramdan bayrama camiye gitmekle oluşmaz. Sayıları yüzlere, binlere varan tarikatlara veya cemaatlere katılmakla da oluşmuyor. İslam toplumu önce ailede başlar. Peygamber Efendimiz (s.a.v) bir hadisi şeriflerinde; “İnsanların en hayırlısı benim zamanımdaki ashabımdır. Sonra onları takib edenler(tâbiun), sonra onları takib edenler(etbâu’t-tâbiin)dir.”[2]Sahabe, Tabiun ve Etbâu’t-tâbiin nesli kadınıyla, erkeğiyle İslam ahlakı üzere yaşayan insanlardan oluşmaktaydı. Sahabe, Tabiun derken aklınıza sadece cihattan cihada koşan, Resulullah’ın etrafında kenetlenmiş erkekler gelmesin. Bunları yetiştiren anneler, eşler yani kadınların ayrı bir yeri ve önemi vardır.

İslam ahlakı üzere yaşayan erkekler ile İslam ahlakı üzere yaşayan kadınlar evlenerek İslam ahlakı üzere yetişen nesiller doğuruyorlardı. Böyle olunca ahlakta, fazilette, ilimde, izzet ve şerefte üstün bir dereceye sahip güçlü bir toplum oluşuyordu. Bu toplum ilahi adaleti kıtalar ötesine taşımış, İslam’ın izzet ve şerefini korumuş-yüceltmiştir. Bu toplumda bozuk karakterli, rezil ve sefih ne kadar insan gösterebilirsiniz? Peki ya şimdiki toplum! Gece yarılarına kadar kahvehane köşelerinde oturan erkekler, kapı önlerinde oturup dedikodu yapan kadınlar… Kadınıyla erkeğiyle evlen(dir)me programları, yemek programlarıyla televizyonun dizi’nin dibinden ayrılmayan şu toplumdan herkesin şahit olduğu üzere ahlak, saygı nedir bilmeyen soytarı bir nesil türemiş. Kimse bu nesli suçlamasın! Onlar kendilerini İslam ahlakı üzerine yetiştirecek anne ve babalardan mahrumdular. Şu toplumda bu bozuk aile yapısından sıyrılmış çok az sayıda ahlak ve fazilette ilerlemiş insan gösterebilirsiniz. Delil mi istiyorsunuz? Şöyle bir çıkın ve bakın; kahvehanelere, parklara, kafelere, okullara, çarşı ve pazara…

Ey Virane şehir! Acaba Hazreti Yusuf, bu zamanda yaşasaydı; bütün o güzelliği ve temizliğine rağmen bu şehirden evlenmek için birilerini isteseydi, kalkıp da ‘senin aşiretin, üvey abilerin sıkıntılı insanlardır.’ diyerek onu reddedecek kadar alçalır mıydın? Bugün ahlakta ve güzellikte Hazreti Yusuf kadar olmasa da temiz ve ahlaklı gençler kendilerine uygun eşlere talip olduğunda onlara engeller çıkarma! Hazreti Muhammed (s.a.v) sıradan bir insan değildir. O’nun söylediklerini yabana atma! Bak ve dinle, Hazreti Peygamber şöyle buyuruyor: “Size, ahlak ve dininden hoşlandığınız biri gelirse onu evlendiriniz. Eğer evlendirmezseniz yeryüzünde fitne ve büyük bir fesat olur.”

Tiwetter: suskunsahra

İnstagram: suskunsahra

Facebook: suskunsahra

 

 

                                                            

 

[1](Tirmîzî, Nikâh 3; İbniMace, Nikah 46)

[2](Buhâri, Fedâilu’l-ashâb 1, Şehâdât 9)