Tarih kitaplarında geçmişteki medeniyetleri mesela, Roma, Sümer, Hitit, Lidyalıları günümüze ulaşan bilgilerden hareketle öğreniyoruz. Tarımdan ticarete, kültürden siyasete kadar pek çok yönleriyle araştırmaya çalışıyoruz. Ancak ya ben görmedim ya okullarda bize okutulan tarih kitaplarında yazılmamış ya da gerçekten bu geçmişteki medeniyetlerde günümüz Türkiye’si eğitim sistemindeki gibi sınavlar yoktu. Öyle ya yıllarca bize okutulan Avrupa tarihi anlayışından hareketle geçmiş deyince aklımıza daha çok taş devri, tunç devri mağara adamları ve resimleri geliyor ister istemez. Oysa geçmiş medeniyetlerin aradan geçen binlerce yıla rağmen günümüze kadar ulaşan bazı eserlerini kendini çok bilge, uygar olarak tanımlayan günümüz akıllıları hala çözememektedir! Aslında konumuz tarih değil, belki de tarihe geçmesi gereken Türkiye’deki sıra dışı eğitim sistemi ve AGS.

      İnsanın hayatındaki en güzel dönem çocukluk ve gençlik yıllarıdır. Bu, öyle bir dönemdir ki daha sonraki yıllarda hemen herkes tarafından sık sık özlemle anılır. Çocukluk ve gençlik yıllarında aldığımız eğitim, ahlak, terbiye ve bunlara bağlı olarak oluşan bilinçaltı kavramı,hayatımızı ve genel olarak yaşadığımız toplumun-ülkenin kaderini belirlemektedir. Peki, bu en güzel en değerli ve en verimli bir şekilde geçmesi gereken yıllarımız nasıl geçiyor, buna hepimiz şahidiz. Yapboz tahtasına çevrilen ve atış poligonu haline getirilen çocukluğumuz-gençliğimiz her gelenin kendince yazıp çizdiği, karaladığı sonra da altından kalkamayınca kendisi gibi birine terk ettiği bir paçavraya dönüşmüş durumda. Öyle değil mi? SBS, OKS oluyor sonra TEOG oluyor, sonra o da kaldırılıyor. ÖYS, ÖSS oluyor; sonra YGS-LYS sonra da TYT-YKS oluyor. DMS, KMS oluyor, sonra KPSS oluyor. Bunun haricinde nice sınavlar var: DHBT, TUS, ALES, YDS,MSÜ, DİB-MBSTS, İSG, DGS, DUS, EUS, YDUS, ALÜGS, MHUY…

Sadece sınavların ismi değişmiyor. Milli Eğitim Bakanı da iki de bir değişiyor. Yeni gelen bakan önceki sınav sisteminin yetersizliğinden, tutarsızlığından söze başlıyor ve sınavın ismini değiştirerek ayrıca bir iki gereksiz ve faydasız değişiklikle beraber kanayan yarayı daha da ağırlaştırarak işe başlıyor. Bazen bir iki yıl bile sürmeyen bu değişiklikler öylece devam ederken bu arada toplumun en büyük hazinesi olan gençlik, bozuk para gibi acımasızca harcanıyor. Hele son yıllarda pek çok sınavı geçtikten sonra adına mülakat dedikleri ve sadece torpilin geçerli olduğu uygulama ile haklının hakkının gaspedilmesi; emeğe, gençliğe yapılabilecek en büyük hakaret en büyük zulümdür. Bütün bunların farkında olmamıza rağmen yine de çalışıyoruz, çırpınmaya devam ediyoruz.

       Haksızlığa uğrayacağımızı bildiğimiz halde yine de bir ihtimal diyerek eğitimde geçen yıllarımızın boşa gitmemesi için kendimizi zorluyoruz. Hiç sorduk mu kendimize: “Hayatımız sadece bu sınavlardan mı ibaret?” Okula gitmek, sınavlara girmek ve bir meslek sahibi olmak için mi yaratıldık? Yukarıda saydığımız sınavlara hiç girmemiş milyonlarca hatta geçmişi de hesaba katarsak milyarlarca insan vardır. Hazreti Adem’den (a.s) bugüne kadar gelmiş bütün insanlar ve bugünden kıyamete kadar gelecek olan bütün insanlar mutlakaAGS’ye girmiştir, girecektir. AHİRETE GEÇİŞ SINAVI (AGS) her doğan insanın mutlaka gireceği bir sınavdır. Bu sınavda puanlama sistemi ergenlik dönemine (akıl baliğ) girmekle başlıyor. Sınavın içeriği hakkında bilgi veren apaçık bir kitabı var: “Kur’an-ı Kerim” Ayrıca bu kitabın nasıl anlaşılması gerektiğini en ince ayrıntısına kadar açıklayan Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) “Sünnet”ivar.

Bu sınavda Kur’an ve Sünnet’ten sorumlu tutulmaktayız. Allah Teâlâ’yaulûhiyet, rububiyet, isim ve sıfat tevhidinde samimi bir imanın dışında belli bir taban sistemi ve baraj puanı yok. Çünkü her insanın imkânları, kabiliyeti, bilgisi genel itibariyle maddi ve manevi durumu aynı değildir. Ayrıca hedeflenen bölümün, üniversitenin, mesleğin kontenjanında olduğu gibiAGS’de belli bir kontenjan yok. Geçmiş ve gelecek olan bütün insanlara yetecek kadar sınırsız bir kontenjan var: “Cennet”AGS’nin belli bir vakti yok. Onun için eğitim hayatı boyunca girdiğimiz sınavlarda olduğu gibi heyecanlanmaya, tedirgin olmaya gerek yok. Sınav her an bitebilir. Yapılan yanlışlar (günahlar)  sadece bir yanlış (günah) olarak kayda geçiyor. Hatta “tevbe” imkânıyla bu yanlışlar sıfırlanabiliyor. Doğrular (sevaplar) birden yüze hatta binlere ve daha fazlasıyla kat kat artabiliyor.[1]

Hatta bazen imkânsızlıktandolayı herhangi bir amel yerine getirilemese bile samimiyet ve ihlâsla düşünüldüğü için Yüce Rabbimiz bunu da bir doğru (sevap) olarak amel defterimize kaydediyor. AGS’de zerre kadar bile olsa doğru veya yanlış hiçbir amel, düşünce vs. bir yere kaybolmuyor. Herkes gücü ve imkânları doğrultusunda muamele görüyor. Fakir biri zekât, hacc vs. mali ibadetlerden sorumlu tutulmaz, bu konuda muaftır. İmkânı olmadığı halde bunları yerine getirmeyi ihlâslı bir niyetle kalbinden geçirmesi bile ona ekstradan puan (sevap) kazandırıyor. Başka hangi sınavda böyle bir imkân sunuluyor? Diğer sınavlarda ise köydeki deftersiz, kalemsiz, öğretmensiz, yalın ayak yoksul öğrenci ile metropollerin özel kolejlerinde okuyan ve her türlü imkâna sahip öğrenciye aynı sorular sorulur.

Sonra da buna “fırsat eşitliği” diyorlar. Bunlar bilinen konular; ancak üzerinde yeterince durulmayan asıl mesele; gençliğimizi, emeklerimizi yiyip bitiren sınavlara gösterdiğimiz ilgiyi nasıl olur da AGS’ye göstermiyoruz? Oysa asıl hedefimiz, çalışmamız AGS için olmalı. Diğer sınavlar tamamen göz ardı edilmeden gereken çaba gösterilmelidir. Sınav var; sonrasında memur, öğretmen, avukat, doktor… olmak var. (Tabi huzur var mı yok mu bir araştırın isterseniz.) Bir de sınav (AGS) var; sonrasında aklın ve hayalin tasavvur edemeyeceği CENNET var. Üstelik bunun mesaisi, emekliliği, cefası gibi herhangi bir eziyeti de yok. Ebedi olarak yaşanacak MUTLU BİR HAYAT var. Şimdi söyleyin: “Hangi sınav daha önemli?”

Tiwetter: suskunsahra

İnstagram: suskunsahra

Facebook: suskunsahra

 

 

[1]Buhari 6010, Müslim 187