İçinde bulunduğumuz şartlar-imkânlarne kadar gelişmiş-elverişli olsa da çoğumuz genelde geçmişe özellikle de çocukluğumuza özlem duyarız. Bir an önce büyümek için çırpındığımız ama sonra da büyüdüğümüze pişman olduğumuz ömrümüzün belki de en güzel en saf en temiz dönemi olan çocukluğumuzu güzel kılan, özlenilen yapan en önemli özelliği şüphesiz ki kinden, nefretten, ikiyüzlülükten… uzak, tamamen doğal ve içten olmasıdır. Hem kendimizden biliriz hem de şahit olduklarımız bunun en büyük delili değil midir?

Şehirleri harabelere çeviren bombaların arta kalan parçalarını o harabeler arasında oyuncak edinen, füzelerin yerde açtığı o kocaman çukurlarda biriken yağmur sularını kendileri için olimpik bir havuza dönüştürenşey çocukların o tertemiz kalbi değil midir?Sonra büyürüz yavaş yavaş. Masumiyetimiz, saflığımız da yavaş yavaş terk eder bedenimizi, ruhumuzu.Birer ölüm makinesi olan tankların, bombaların, füzelerin parçaları, hurdaları artık oyun malzemesi olarak görünmez bize.Çocuklar için sokak ortasında çukur açan o füzeler gerçekte evlerini başlarına yıkmak için gönderilmişti oysa.Artık biliyoruz, farkındayız bazı şeylerin. Ve bize ACI veren şey de bu bilmenin ta kendisidir. Öyle diyordu bir arkadaşım: “BİLMEK ACI VERİYOR.”

Dünya ve ahiret saadetini insanlığa sunan hayat kitabı Kur’an-ı Kerim’in Cuma gecelerinde, yılın birkaç gününde kutlanan kandil gecelerinde, sekeratta can vermekte olanlara, mezarlıklarda ölüler için okunan bir kitap haline getirildiğini bilmek acı veriyor. Camide aynı safta namaz kılan Müslümanların çıkışta başka başka tarikatlara, cemaatlere, partilere, aşiretlere, fikirlere gönül verip ayrışmalarını-bölünmelerini görmek acı veriyor.Barış, özgürlük, demokrasi, kadın hakları, eşitlik sloganlarının dünyanın her tarafında yankılandığını duymak, pratikte ise başta Müslüman coğrafyalarda olmak üzere her taraftazulüm-katliam-soykırım, kan ve gözyaşı aktığını görmek ve bütün bunlar karşısında bir şeyler yapamamak acı veriyor.

      Şu kısa ömürde en güzel dönem olan çocukluk ve gençlik yıllarının çarpık bir eğitim sisteminde her başa geçen şahsın elinde yapboz tahtasına çevrildiğini-harcandığını görmek-yaşamak acı veriyor. Kadın hakları-kadına özgürlük naralarının her tarafta yükseldiğini duymak; ama öte yandan kadının bir vitrin malzemesi-süs eşyası gibi ticaret malzemesi haline getirildiğini görmek, hele binlerce erkeğin zevk aracı (fuhuş malzemesi) haline getirilişini görmek daha da acı veriyor.

      Akrabalık, soydaşlık, aşiretçilikten dem vurup düşmanlıkta, kin ve nefrette sınır tanımamak acı veriyor. Kendi eliyle yaptığı putun önünde boyun eğip ondan yardım dileyenler gibi yine kendi oyuyla seçtiği milletvekillerin önünde boyun büküp-el pençe divan durarak yardım (iş, hizmet vs.) istenildiğini görmek acı veriyor. Kur’an-ı Kerim’in dünyanın anlaşılmadan en çok okunan kitabı olduğunu bilmek acı veriyor.Hele bir de onlarca-yüzlerce ayette insanı sürekli anlamaya-düşünmeye-akletmeye-amel etmeye çağırdığını bilmeden okumak acı vermeli Müslümanlara. Kuran-ı Kerim’in “Usve-i Hasene” (en güzel örnek) dediği Hazreti Muhammed’i (s.a.v) güllerin efendisi, canlar cananı, gönüller sultanı gibi hitaplarla öven ama O’nu örnek edinmeyen; öte yandan topçu, popçu, ünlü-ünsüz birilerini takip eden-örnek edinen sözde Müslümanların çokluğu acı veriyor.

Allah, kitap dediği halde son sürat şeytanın yolunda gidenleri görmek acı veriyor. Yuvaların parçalandığını hele bir de evlenmeden önce boşanma hesaplarının yapıldığını görmek acı veriyor. Eşyaya, paraya, ev-araba ve arsaya kul olunduğunu görmek acı veriyor.Çocukların televizyona, telefona ve tabletlere teslim edildiğini görmek acı veriyor. Rüşvetin, torpilin, sahtekârlığın, ikiyüzlülüğün açıktan yapıldığını görmek acı veriyor. Torpilin “referans” kelimesiyle meşrulaştırıldığını görmek acı veriyor. Yalancı sahtekârların doğru sözlü kabul edilip, hainlerin güvenilir kimseler olarak gösterilmesi acı veriyor.

1400 yıl öncesinden öyle buyuruyordu Elçilerin Efendisi Hazreti Muhammed (s.a.v): “İnsanlara öyle aldatıcı yıllar gelecek ki; o zaman yalancılar doğrulanacak, doğru sözlüler de yalanlanacaktır. O zaman hainlere güvenilecek, güvenilir olanlar da ihanetle suçlanacaklardır. İşte o zaman Ruveybida konuşacaktır. Dediler ki: ‘Ruveybida nedir?’ buyurdu ki; Kamu meselelerinde-tüm insanları ilgilendiren konularda konuşan sefih (ahmak) kişidir.”[1] Hadiste ifade edilen gerçekleri görüp de bir şeyler yapamamak acı veriyor.

Hazreti Ebubekir (r.a):“Mal cimrilerde, silah korkaklarda, karar da zayıflarda olursa işler bozulur.” diyordu. Cimrilerin, korkakların, vasıfsız kimselerin dört bir yandan makamları işgal ettiğini görmek, bilmek acı veriyor.Gerçekten de bilmek acı veriyor; en çok da bilip de bir şeyler yapamamak acı veriyor. Suriye’de, Filistin’de, Irak’ta, Afganistan’da, Arakan’da, Yemen’de, Çeçenistan’da, Doğu Türkistan’da ve diğer mazlum coğrafyalarda yaşananları bilip de bir şeyler yapamamak acı veriyor.

      Emeğinin karşılığını alamadığını BİLMEK acı veriyor. Günahların cehenneme götürdüğünü bilip de günah işlemeye devam etmek ACI veriyor. Farkında olup da çaresiz kalmak acı VERİYOR.

Tiwetter: suskunsahra

İnstagram: suskunsahra

Facebook: suskunsahra

 

 

[1]İbniMace 4036, AlbânîSahiha 1887