Bazen kapalı bir alanda veya odada uzun süre kalındı mı hele bir de içeridekiler sayıca kalabalık ise bir süreden sonra o mekân havasız kalır, daha doğrusu ağır ve rahatsız edici bir koku sarar etrafı. Tabi bu kokunun ağırlığını içeridekiler pek hissetmez. Dışarıdan gelen biri veya içeridekilerden birisinin dışarı çıkıp tekrar o mekâna geri gelmesiyle farkına varabileceği ağır bir koku vardır içeride. Ancak uzun zamandır içeride kalanlar bu durumun farkında olmadıkları için kapı veya pencereleri açarak içeriyi havalandırmayı veya dışarı çıkmayı akıllarına getirmezler.

Esasen bu dünya hayatında da hepimizin zaman zaman içine düşebileceği ağır ve kötü kokulu dar alanlar olabilmektedir. Oysa “Allah’ın arzı geniştir.” (Nisa Suresi, 97. Ayet)Kendi ellerimizle yaptığımız hataların, işlediğimiz günahların faturası olarak bu dar alanlara, kötü kokulara maruz kalabilmekteyiz. Bazen de elimizde olmadan veya farkına varmadan atalarımızdan, dedelerimizden bize miras bırakılmış böyle bir ortamda gözlerimizi dünyaya açmış olabiliriz. Böyle bir ortamda doğmuş olmamız, ölünceye kadar burada kalacağımız anlamına gelmez. Bu ağır ve pis kokan mekânlar geçmişte de vardı günümüzde de vardır. Şirk, küfür, zulüm, isyan kokan mekânlar hemen her zaman varolagelmiştir. Çünkü burası dünya ve burada hak ve batılın savaşı kıyamete kadar devam edecektir. Batıl, hakk’ı yok etmek için gece gündüz çalışmaktadır. Tıpkı kötü kokuların temiz ve ferah havaya baskın gelmeye çalışmaları gibi.İşin ilginç tarafı, insanların kötü kokulu bu mekânları sevmeleri vesahiplenmeleridir.

O dar kalıplarından dışarıya çıkıp temiz havayı solumaya cesaret edememeleri şu azıcık ömrün leş gibi bir yerde bitmesiyle sonuçlanabilir. İnsan her ne kadar kendisini akıllı olarak kabul etse de bu aklı, onun tek başına hakikati bulmasına yetmemektedir. Çünkü insanoğluna bu aklı bahşeden ilahi kudret, onun sınırını da çizmiştir. Eğer akıllı olmak; hak yolda olmanın ya da yanlıştan ve günahtan uzak durmanın ölçüsü olsaydı o zaman bugün batılda ve yanlışta çırpınan milyarlarca insanın akılsız-deli olması gerekmez miydi? İnsan eğer aklı veren Yüce Allah’ın hidayetine kulak vermezse kesinlikle; şirk, küfür, zulüm, isyan, bid’at, hurafe, adaletsizlik, fuhşiyat, zorbalık vs. kokuların-haramların olduğu lağım çukurlarına yuvarlanacaktır.

AllahuTeâla kullarına karşı çok merhametlidir. Onların şu kısacık dünya hayatında lağım çukurlarında çırpınarak hem dünyalarını hem de ahiretlerini berbat etmelerine razı olmamaktadır. Bunun için insanların arasından peygamberler göndererek bütün kullarını “…karanlıklardan aydınlığa çağırmaktadır.” (Bakara Suresi, 257. Ayet) Peygamberler, kendilerini şirk, zulüm, küfür, bid’at, ırkçılık vs. dar ve kötü kokulu alanlara hapseden bu insanlara gelerek kapıyı tıklatır. Onları o dar, boğucu ve karanlık alanlardan yeryüzünün ve ahiretin ferahlık, temizlik ve esenliğine çağırır. Onları kula kulluk zilletinden vazgeçip Yüce Allah’a kulluk etme şerefine çağırırlar.

İnsanlık tarihi boyunca Yüce Allah binlerce peygamberini aynı amaç için göndermiştir. Her gelen peygamber dar ve boğucu mekânın kapısını tıklatmış, zorlamış ve yerine göre kırmaya çalışmıştır. Çünkü bu kapalı kapıların ardında dünya ve ahiretini perişan eden insanlar bulunmaktadır. Peygamberler ısrarla kapıyı zorlamış, yeter ki insanlık şirkten, küfürden zulümden kurtulsun diye. Peygamberlerin bu çağrısına insanların ekseriyeti geneldekarşı çıkmıştır. Çünkü bulundukları mekânlar ve soludukları pis kokular onların aklını ve şuurunu dumura uğratmıştır. Demokrasinin, laikliğin, modernizmin, batıcılığın, âdetlerin, modanın, medyanın, menfaatin… kokusu akıllarını başlarından almıştır.

      Peygamberler ve onların izinden gidenler lağım çukurunda çırpınan bütün bir insanlığa çağrıda bulundukça hakaret işitmekte, zulüm ve işkence görmektedirler. Çukurdakiler ısrarla demokrasinin, particiliğin, aşiretçiliğin, ırkçılığın, zorbalığın avukatlığını yapmaktadırlar. Yıllarca demokrasi, sosyalizm, kapitalizm, laisizm, liberalizm, marksizm, ırkçılık, aşiretçilik gibi beşeri ideolojilerin ve kültürlerin tahakkümü altında belli bir kalıba sokulmaya çalışılan insanlık, ilk zamanlar direnç göstermeye çalışır; sonrasında eğer yenik düşerse mevcut sistemin-diktanın-âdetlerin-hurafelerin-yanlışların çarkları arasında asimile edilir, dininden ve insanlığından uzaklaştırılır.

Ve gün gelir de kendisine hayat ve huzur verecek bir çağrıya (İslam’a) muhatap olduğunda senelerdir soluduğu kötü havanın-kokunun etkisiyle bunu reddeder. O içinde bulunduğu kokuşmuş bataklığı kendisi için güllük gülistanlık bir bahçe gibi görür. İsrailoğulları bu durumun en meşhur örneklerinden birisini teşkil eder. Yıllarca Firavun’un zulmü altında kalmalarından dolayıdır ki kölelik onların iliklerine kadar işlemiş ve ne zaman kionları bu kölelikten-bataklıktan-lağım çukurundan kurtarmak için bir peygamber gönderilse ya O’nu öldürmüşler veya inkâr etmişlerdir. Bugün de demokrasinin, modernizmin, batıcılığın, laikliğin, ırkçılığın çarklarında asimile edilen Müslüman toplumlar içinde bulundukları lağım çukurunun kokusuna aldanmışlardır. Kokuların en güzeli olan Kur’an ve Sünnet (Şeriat) kokusuna iğrenerek bakabilmektedirler.

      Ey İnsanlık! Lağım çukurlarından, pislikten yüz çevirerek gel ve bak: “Allah kullarını esenlik yurduna çağırıyor…” (Yunus Suresi, 25. Ayet)

Tiwetter: suskunsahra

İnstagram: suskunsahra

Facebook: suskunsahra