Dünya genelinde yaşanan olaylar karşısında dimdik duran insan sayısı gün geçtikçe azalmaya başlandı. Herkes sanki ben mi dünyayı kurtaracağım düşüncesiyle başını kuma gömmeye devam ediyor.

Gerek psikolojik savaş, gerek ise biyolojik savaşlar karşısında sadece cesur insanlar iki kelam yapmaya çalışıyor.

Azınlığın yok sayıldığı bir dünyada en azında tarafını doğru bir şekilde belirlemek herkesin haddi değildir. Rüzgârın estiği yöne savrulmak korkak ve kalpakların işidir.

Hayatın her anında cesur ve özgüvenli insanlar daima bir adım önde olur. “İnsan görevini cesaret, cüret, bağlılık ve namuslu olarak yapınca, elinden geleni yapmış olur. Asıl önemli olan, başarı değil gayrettir. İnsanın elinde olan ve onu memnun eden, ancak gayrettir.” Demiş Mustafa Kemal Atatürk

Tarihin hangi safhasına bakarsak bakalım daima cesur insanların isimleri gözümüze çarpar. Yaptıkları, gayret ettikleri uğur uğruna cesur adımlar atan liderler daima halk gözünde daha fazla dikkat çekmiş hafızalarda yer edinmiştir.

Yaşadığımız bu zorlu günlerde nerede olursak olalım, hangi ülkede yaşarsak yaşayalım cesur insanlar önce dışlanır, daha o toplumun gözdesi haline gelir. Suskunluk sarmalına boyun eğmeyen daima cesur kararlar ile hayatını dizayn eden, farkını her ortamda fark ettiren insanlar isimlerini tarihin tozlu sayfalarına yazmayı başarmışlardır.

Bunlara örnek verecek olursak Almanya’da Reform Dönemi yaşanılan olaylar karşısında susmayan yılmayan Martin Luther kilisenin toplum üzerinde kurduğu baskıyı kırmak için başlattığı mücadele hala tarih kitaplarında yerini koruyor. 

Bu nedenledir ki, cesaret tarih boyunca filozoflar ve bilim insanları tarafından önemini hiç yitirmeyen bir kavram olarak araştırılmış ve bu araştırmalar günümüze kadar gelmiştir. Sadece felsefecilerin değil, sosyal bilimlerin hemen hemen her alanında cesarete değinen çalışmalara rastlamak mümkündür. Cesaret farklı disiplinlerde bir duygu, bir davranış, bir erdem, bir karakter özelliği, bir düşünme şekli olarak, farklı yaklaşımlarla ele alınmıştır. Her şeyden önce, cesaret bir erdemdir. Ancak, diğer erdemlerden farklı olarak, adeta diğer tüm erdemlerin koruyucusu, ön koşulu şeklindedir. Churchill’in şu sözleri bunu güzel ifade eder: “Cesaret saygı duyulması gereken ilk insan niteliğidir, çünkü diğer tüm nitelikleri cesaret garantiler.” Eğer bir kimsenin cesareti yok ise o kimsenin dürüst, güvenilir olması ve yalan söylememesi zordur. Korkunun doğuracağı ilk şey yalandır. Bu yönüyle cesaret, güçlü ve güvenilir bir karakterin de en önemli göstergesidir. Belki de bu nedenle, cesaret dünya edebiyatında en çok işlenen konu olmuştur.

Bugün romanlara, gişe rekorları kıran filmlere baktığımızda, karakterlerde cesaretin ön plana çıkarıldığı hemen dikkat çeker. Bu bir tesadüf değildir. Cesaret; takdir edilen, beğenilen, hayranlık uyandıran bir özelliktir. Toplum tarafından cesaret gösterenlere karşı büyük bir imrenme, özenme söz konusudur. Cesaret, hemen hemen her ülkede ödüllendirilen ilk erdemdir. Bu kapsamda verilen cesaret madalyaları, alınabilecek en üstün ödüller arasındadır. Cesaret ödüllendirilir, çünkü cesaretin özünde bir adanma vardır. Daha önemli ve kutsal bir amaç uğruna, doğru olanı, gerekeni yapmak yolunda, özveri, fedakârlık gösterme söz konusudur. Cesaret tarih boyunca, düşünürler tarafından, sadece savaş alanlarında ve zor koşullarda ihtiyaç duyulan, gösterilen bir erdem olarak görülmemiştir. Cesaret günlük yaşamın her safhasında ihtiyaç duyulan bir erdem olarak ön plana çıkarılmıştır. Günlük yaşamımızda karşılaştığımız ahlaki durumlarda verdiğimiz karar ve gösterdiğimiz davranışlar, cesaretimizle şekillenen ahlaki olgunluk seviyemizin bir sonucudur.