Kadınlar varlıklarıyla birçok anlam taşısa da aslında kadın kadındır. Kadınlara hak ettikleri değer verildiği zaman süslü, püslü, yapmacık sözcüklere gerek kalmıyor.

İnsanoğlu var olduğundan beri kadınları arkada bırakmış, batıl olarak bazı özellikler yüklenmiştir. Kadın tanımı yapmadan eğitme bilgiye gerek olmadan şu anlamlar kafamızda şekillenmesi gerekiyor. Kadın annedir, kadın çocuktur, kadın emek verendir, kadın kadın kadın… Kadını birkaç kelimeye sığdırıp onu bir kalıba sokabileceklerini düşünenler tarih boyunca yanılgıya uğramışlardır.

Kadın her şeyden önce bir insandır. Duygularıyla, hareketleriyle, duruşuyla, gülüşüyle, çalışkanlığı, mücadelesiyle ile var olmuştur.

Toplumun ona bir anlam yüklemesine izin vermeden kendilerine büyük anlamları tırnaklarıyla kazıya kazıya vermişlerdir.

Dünya tarihi boyunca kadınlar hep mücadele ile var oldu. Kadın, cephede savaşçı, evinde anne, okulda öğretmen, televizyonda sunucu, hastanede doktor-hemşire, sporda en önde koşan, her alanda her zaman kendini gösteren bireydir.

 Kadının değerini bilen, kadını yücelten, dünyada kadının varlığı kabul edilmezken kadınlara haklar veren bir ülkeyiz biz.

Bizim ne kadınlarımız vardı unuttunuz mu? Kurtuluş mücadelemizde Kara Fatma’lar, Nene Hatunlar, Sabiha Gökçen’ler, Safiye Ali’ler, Afife Jale’ler, Türkan Saylan’lar ve niceleri.

Ama geldiğimiz bu son nokta ne kadar üzücü, utanç verici. Özellikle son yıllarda ülkemizde de artan kadın cinayetleri, kadına şiddet hızla devam ediyor.

Kadına şiddet öylesine arttı ki kadının canının bir değeri kalmadı. Kadına bir obje gibi davranılmaya başladı sığ kafalılar. 

Yok, sayılmayı, hakaret edilmesi normalmiş gibi algı yaratılmak istendi. Ne acı. Oysa kadın kimseden bir şey beklemedi sevmek sevilmek, yaşamak istedi. Herkes gibi.

 

Her sabah gördüğümüz gazetelerde manşetler hep aynı. Filan yerde bir kadın kocası tarafından öldürüldü. Cinnet geçiren koca dehşet saçtı. Alkolik eş karısını darp etti. Boşanmak isteyen kadın katledildi…. Manşetler tanıdık geldi mi ? Oysa bizim okuyup geçtiğimiz hikaye değil acı bir gerçek. Kalan çocuklar, öldürülenin annesi, babası, dostları, ne kadar zor bir acıyla kalakalıyorlar. Ölenin gençliği, umutları, yaşarken çektikleri, peki ya onlar ? Onlar toprağın altında. Öldüren mi birkaç yıl cezaevinde çıkarıldığı mahkemede kravat taktığı için, cezaevinde kimseyle olayı olmadığı için serbest bırakılıyor. Uzakta değil katiller yanımızda dolaşıyor.

 

Peki bu şiddet ne zaman mı başlıyor? Bu şiddet biz anne karnındayken başlıyor. Cinsiyeti öğrenir öğrenmez aa kız mıymış, erkek adamın erkek oğlu olur, kız çocuğu iyidir kırar dizini oturur evde gibi geri kalmış zihniyetle söylenmiş sözlerle başlıyor. Bitiyor mu peki bitmiyor. Daha çocuk yaşta kısıtlanıyorlar. Giydiği kıyafetten, oynadığı oyuncağa bile aileler karar veriyor. Kız çocuğu bebekle oynar, mutfak eşyasıyla oynar gibi kalıplardan kurtulamadık ne yazık ki. Biraz büyüdü okul çağına geldi mi o zaman eyvah ki ne eyvah. Erkek arkadaş edinemez, erkek çocuklarıyla oynayamaz, onlarla ders çalışılmaz vs. Yedi sekiz yaşında çocuklar bu dayatma ile karşı karşıya? Peki genç kız olunca nelere maruz kalıyor. Evdeki erkek çocuklarına hizmet ediyor, gece dışarı çıkamaz, herkesin içinde kahkaha atamaz, açık giyinemez, yüksek sesle konuşamaz gibi bitmek bilmeyen zincirler. Sözel, fiziksel, psikolojik şiddet her gün artıyor. Şiddeti bir an önce terk etmeliyiz. Cinsiyeti ne olursa olsun çocuklarınıza insanlığı öğretin. Şiddetin çözüm olmadığını, namusun sadece kadına ait olmadığını öğretin.

Son sözlerimi ise ilk önce Hz Muhammed’in Veda Hutbesindeki “kadınlar benim size emanetimdir” ve  Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi : ‘‘ Ey kahraman Türk kadını, sen yerlerde sürüklenmeye değil, omuzlar üzerinde yükselmeye layıksın…’’ diyerek sonlandırıyorum.

Buradan kendi ayakları üzerinde duran erkek hegemonyasına boyun eğmeyen tüm kadınlara sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Bu dünyayı bizimle paylaştığınız için size minnettarım