Risale-i Nur eserlerinden Lem’a’lar eserinin Birinci Lem’a’sınIn Birinci Nükte’sinde vesveseler ve şüpheler üzerinde durmuş. Şüphe imanı zedeleyip küfre yol açacak bir sebep iken, vehim ve vesvese ne küfürdür, ne şirktir, ne de günahtır.Çünkü vehim ve vesvese insanın kalbine ve aklına gayr-i ihtiyarî gelen bir durumdur, onu mesul etmez. Yalnız aşırıya gitmemek lazımdır.

 

Akıl ve kalp emniyet içinde itminan bulsa da bu vehim kuvveti kolay kolay teslim-i silah etmez. Ancak ilimde ve imanda yüksek makam sahibi zâtlar, bu duyguyu tam manası ile teslim-i silaha mecbur etmişlerdir.Ekseriyetle vehim, vesvese ve buhranların kaynağı gaflet ve günahlardır. Her insanda vehim ve vesvese bulunabilir. Bunun için daima teyakkuzda olmak lazım.

Bediüzzaman hazretleri bu inceliğe şu şekilde işaret ediyor:

ilm-i kelâmda “iman kalp ile tasdik, dil ile ikrar olarak tarif edilmiştir.”1, Yani imanın tasdik edilip onaylandığı yer kalptir. Tasdik etme, onaylama, kabul etme vesaire işlemlerinin hepsi kalpte gerçekleşir.

 

Akıl araştırır, bulur, inceler sonra kalbe havale eder. Kalp ise aklın gönderdiği bu bilgiyi ya kabul edip tasdik eder ya da inkâr edip reddeder. Kalbin vazifesi tasdik ya da inkârdır.

Kalp insanın mahiyetinde bulunan, ruh, vicdan, akıl, latifeler vesaire gibi bütün duygu ve cihazların merkezi ve efendisi hükmündedir. Aklımız dâhil bütün duygularımız kalpten gelen emir komuta zincirine göre hareket eder ve onun sevk ve idaresi altındadır.

Mesela, kulak ezanı işittiğinde kalp kişiye namaz kılmasını emreder, göz harama denk geldiğinde kalp bakmaması gerektiğini ihtar eder.Kalpteki iman ne kadar güçlü, sağlam ve tahkiki ise kalbin insanı iman çerçevesinde sevk ve idare etmesi de o kadar sağlam ve sağlıklı olur. Şayet kalpteki iman zayıfsa, kalbin insan üzerindeki etkisi de o nispette zayıf kalacaktır.

Akıl ve vicdan, kalbi besleyen ve kalbin olgunlaşıp sağlam olmasına vesile olan iç ve dış veri kaynaklarıdır. Vicdan kalbi içten besler, akıl da dışarıdan besler.

Dışarıdan kalbe gelen veriler kalbin içinde harmanlanır, sonra bu veriler işlenir. Sonra ya tasdik ya da inkâr edilir. Tasdik edilirse iman olur, inkâr edilirse küfür olur.

Cenab-i Allah,(cc) Mutafifin suresi, ayet 14’te “Bel rane alâ kulubihim”2, buyurmuş. Meali : “Doğrusu onların kazandıkları günahlar, birike birike kalplerini kaplayıp karartmıştır.”

Mezkûr âyette, kalplerin yavaş yavaş küfre doğru kaymasından bahsetmektedir. Zira her bir günah, kalbi paslandırır ve nihayette küfre sokar. Ondan sonra ise kalbin mühürlenmesi söz konusu olur. Bundan anlaşılıyor ki, küfrün kalbe yerleşmesi, tedrici bir şekilde ve günahların yaptığı tahribat neticesinde olmaktadır.

Bediüzzaman hazretleri “Hazreti Eyyub (a.s)’ın zahiri yara hastalıklarının mukabili, bizim bâtınî ve ruhî ve kalbî hastalıklarımız vardır. İç dışa, dış içe bir çevrilsek, Hazreti Eyyub’dan daha ziyade yaralı ve hastalıklı görüneceğiz.” buyurmuş…

31.5.2023

Ristem Garzanlı

Dipnotlar:

1-Barla Lahikası s. 192

2-Mutafifin Suresi, Âyat 14