Said Nursî, asrımızda mânevîyat âleminde eşsiz bir sultan, irşâd âleminde bir müceddid, zeka, cesaret ve içtihatta insanlığı kuşatan, bütün küfür ve dâlâlet buzlarını eriterek, asrımızı ve gelecek asırları ilim ve irfanıyla tenvir edebilecek bir güneştir.
Said Nursî Hazretlerinin telif ettiği Risale-i Nur’lar ise, Kur’ân’ın imanî olan hakikatlerini kuvvetli hüccetlerle beyan ve ispat ve izah eden, Kur’ân’ın manevi bir mu’cizesidir. Risale-i Nur külliyatı okuyan, okutan ve hayatına rehber edinen kişilere de Risale-i Nur talebesi denir. Şahs-i maneviyi teşkil eden Risale-i Nur ve talebeleri Kur’ân, İslâm ve iman hizmetleri kıyamete kadar devam edecek, inşallah.
Ayni davaya inanmış ayni cemaatte mensup kişilerin arasında içtimai meseleler için farklı görüşlerde çıkabilir, bu da cemaattin içindeki meşrep farkından ileri geliyor. Yoksa imanı sahada aralarında ayrılık yoktur. Büyümüş ve gelişmiş bir cemaatin içinde ayrı meşreplerin çıkması ise fıtri ve müspet bir davranış şeklidir ki, insanın yaratılışında da var olan bir durumdur. Mezheplerin ayrı ayrı olmasındaki hikmetler gibi. Bediüzzaman Hazretleri, “herkes ayni görüşte olmayabilir” rahmet nazariyle meşreplere bakmış, “ihtilaf değil; ittifak ediniz” demiştir. İçtimai meseleler için yol haritası olarak Lahikaları bir serlevha olarak göstermiştir.
“Bediüzzaman, Risale-i Nur’un şahs-ı manevîsiyle yalnız bir devleti değil, dünya yüzündeki Milletlerin idaresi ona verilse, onları selamet ve saadet içinde idare edecek bir iktidar ve inayete maliktir.” Bu malikiyete sahip bir cemaattin şahs-i manevisi devam etmektedir. Dünya çapındaki meseleleri çözebilecek kudrete malik bir cemaattin ihtilafı, birbirlerini gıybet ve tenkit etmeleri ise açık bir ifade ile Risale-i Nur’un ibaresini okuyup, hakikatini anlamamak demektir.
Konumuzu veciz bir şekilde özetleyen Bediüzzaman’ın hizmetkârı ve talebesi Ceylan Çalışkan ağabeyin şu sözleri ile bağlamak istiyorum:
1. Risale-i Nur’a makamsız hizmet eden, manen makamatın müntehası olan sıddıkıyete vasıl olur. Bu ise tam mahviyetle olur.
2.Sıddıkıyet makamı niyet ve nazarla olur.
3.Mes’ele yalnız Risale-i Nurdaki hakikatleri ezberlemek, malumat sahibi olmak değil; Mesele, o hakikatleri yaşayabilmektir.
4. Kardeşin seni tahkir ettiği halde, sen ona muhabbet gösterebiliyorsan, işte o zaman sırr-ı uhuvvet tezahür eder.
5. Anlamak iki çeşittir:
a) İbareyi anlamak,
b) Hakikatini anlamak. Uhuvvet Risalesini okuduğu halde kardeşiyle dövüşen adam, ibareyi anlamış, hakikatini anlamamıştır. Çünkü hakikatini anlayan insan kardeşiyle dövüşmez.
6. Bir Nur Talebesinin manevi dengesi, onun samimi ve halis hizmetidir. Ne nispette hizmet ederse, o nispette dengede demektir.
7. Risale Nurda merhaleler vardır.
I) Şevk devresi: Ruhun hakikatleri kapmasıyla olur.
II) Muhabbet devresi: Risale-i Nur kalpte mekân tutar. Bu devrede tehlike yoktur. Evinde tavuk pişer. Fakat o medresede çorbaya koşar. Evinde kuş tüyü yatak vardır, o dershanenin kırpıntı yatağına gelir.
III) Sebat devresi: Tehlikeli olan devredir. Ülfetle kırılarak zuhur eder. Enaniyet ve süfli arzular çok olur. Bu devre sebat etmekle geçiştirilmelidir. Gaye, en az zayiatla bu dönemi atlatmaktır. Çünkü irtibatı azalır. İçtimai meseleler aklını kurcalar. Sebat ancak günahlardan çekinmekle ve Risale-i Nurun kutsiyetine inançla, Nurlarla meşguliyetle, derslere devamla olur.
IV) Sadakat devresi: En son merhaledir. Arabistan’dan kutb-u azam da davet etse; hürmet eder fakat yine Risale-i Nur’a koşar.
8. Bir âlimin sohbeti, yaralı kalpleri tedavi eder. Fakat bir ârifin sohbeti ölmüş kalpleri diriltir.
9. Muazzez Üstadımız, cemiyetteki hastalıkların temelinde iman za’fiyeti olduğu teşhisini koymuş. Biz de Kur’an eczanesinden Risale-i Nur ilaçlarını muhtaç gönüllere ve hasta insanlara taşıyoruz.
10. Faydalı olmalıyız. Faydalı olamıyorsak, zararlı olmamalıyız.” Risale-i Nurları yalnız ibareden değil hakikatini anlamak, ihlas, sadakat, uhuvvet ve sebat gibi önemli düsturlara riayet edilmesi halinde “sırrı-ı uhuvvet tezahür eder” diye vurgu yapılmıştır.
6.6.2024
Rüstem Garzanlı